İSLAM ÜLKELERİNDEKİ EĞİTİMDE İMAM HATİP MODELİ « Yazarlarımızın Yazıları
İSLAM ÜLKELERİNDEKİ EĞİTİMDE İMAM HATİP MODELİ

İSLAM ÜLKELERİNDEKİ EĞİTİMDE İMAM HATİP MODELİ

Yazar: Mehmet Çelik
09 Kasım 2017
1792

İSLAM ÜLKELERİNDEKİ EĞİTİMDE İMAM HATİP MODELİ

Çoğunluğu 1940’dan sonra şeklen bağımsız olan, İslam İşbirliği Teşkilatına (İ.İ.T.) üye, halkı Müslüman olan ülkelerdeki eğitim-öğretim durumları hakkında mevcut halin fotoğrafını çektiğimde karşıma çıkan durumu şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Laik, seküler eğitimden yana olanlar,
  2. İslami eğitimden yana olanlar
  3. Karışık eğitimden yana olanlar

Bu maddeleri teker teker ele alalım

  1. Laik, yani seküler eğitimden yana olanlar:

16.yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın başı itibariyle başlayan batı sanayi dönüşümü ve ardından Fransız ihtilali ile devam eden süreç içerisinde “din” in toplum hayatından dışlanma ve kapalı alanlara (kilise, havra, cami, tapınak) hapsetme hareketi, aynı şekilde İslam dünyasında da taraftar bulmuş, özellikle yenik durumdan kurtulmak ve her alanda başarıya ulaşmak amacından hareketle “İslam Dini”nin kurallardan uzaklaşmak şeklinde bir sonuca gitmiştir. Bunu destekleyenler askeri, tıbbi, siyasi bölümlerde “İslam Dini”nin ders olarak okutulmasını ya toptan yasaklamışlar ya da hafta da 1 - 2 saat gibi göstermelik ders olarak ilave etmişlerdir. Özellikle batılı devletlerin açtıkları özel okullarda okuyanlar; devlet yönetiminde söz sahibi olduklarından, aldıkları laik eğitimin gereğini hükümet ettikleri devletlerde katı bir şekilde uygulama yoluna gitmişlerdir. Cumhuriyetin ilk yılları buna en iyi örneklerdendir.

  1. İslami eğitimden yana olanlar:

Müslüman olmalarının gereği olarak İslam’ın gelecek nesillere aktarılması için “geleneksel” olarak aldıkları eğitimi yine geleneksel olarak gelecek nesillere aktarma çabasıyla yola çıkan bu gruptaki Müslümanlar, Laik eğitimin de kötü örneklerinden hareketle tamamen “Dini İlimler” diye isimlendirilen konuların ders müfredatı olarak hazırlanıp uygulandığı Medreselerde eğitimlerini sürdürürler ve halen de devam etmektedirler. Ülkemizdeki, medrese ekolu, Hindistan’daki Diyobendi ekolu, Moritanya’daki Nahdarlar bu tür eğitime örnek birkaç ülkedir.

Bu tür eğitimden geçen insanlar; devlet yönetiminde ya hiç görev almamakta veya görev alsalar bile mevcut anayasayı değiştiremediklerinden uygulama alanına geçememektedirler. Yine özellikle pozitif bilimlerdeki bilgi eksikliği ya da yokluğu İslami eğitim almış insanları zor durumlarla baş başa bırakmaktadırlar.

Devleti yönetenlerin batılı tarzda aldıkları eğitimin sonucu olarak; “Dindar” diye tanımladıkları geleneksel İslami eğitimden geçmiş olanlarla ya dalga geçmişler ya da hiçbir devlet imkânından faydalandırmamışlardır. Bu eğitimi alan insanlarımız daha çok bireysel anlamda “dini hizmet” görmek ve özellikle ölüm ve ölüm sonrası hizmetler de faaliyet göstermek şeklinde işler yapmaktadırlar.

  1. Karışık eğitimden yana olanlar:

Ülkemiz örnek olarak ele alındığında İmam Hatip Okulları; bu tür eğitimden yana olanların buldukları en iyi çözüm yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Laik ya da seküler eğitimdeki okutulan dersleri ve konuları inceleyen Müslümanlar, bu konuları gerek öğrenilmesi gerekse öğretilmesinde İslam’a aykırı bir yön olmadığına karar verdikten sonra pozitif ilimlerin de birlikte okutulduğu bir programı oluşturup İmam-Hatip okulları adı altında icraata başlamışlardır. Başlangıçta cemaatler taraftar bulamama endişesi ile ciddi anlamda karşı çıksalar bile, okulların başarılarını görünce onlar da öğrencilerini İmam-Hatip okullarına göndermeye başlamışlardır. Lise sonrasında ilahiyat dışına giden ve o fakültelerden de başarı ile mezun olan İmam-Hatip nesli şimdiler de Türkiye’de devletin çeşitli kademelerinde başarılı birer yönetici durumundadırlar.

Halkı Müslüman olan ülkelerin de ülkemizde uygulanan bu İmam-Hatip modelini ülkelerine uyguladıkları takdirde başarılı olacaklarından eminim. Zira Türkiye bu konuda en iyi örnekleri sergilemektedir. Bu arada ülkemizde de İmam-Hatip okullarındaki bir takım eksikliklerin giderilmesi gerekmekte ve özelikle yabancı dil öğretiminde yeni teknikler bulunmalıdır. Ancak bu eksikliğine rağmen yine de İslam dünyasının şu an (2017) içinde bulunduğu eğitim konusundaki başarısızlıklarından bu modelle çıkabileceğini düşünüyorum. Zira Türkiye’nin durumu beni bu fikre yönlendiriyor.

Yapmamız gereken iş ise ülke olarak bu modeli dünyaya en iyi şekilde anlatmaktır.