Modern kültür (!) çeşitli faaliyetler ile; Tv, film, sinema, dizi (ki bunlar çok etkilidir), oyun, spor, futbol, yarışma, festival, eğlence, kamp, reklam vs. etkinlikler adı altında gençlerimizi önce bizden, sonra inançlarımızdan, değerlerimizden koparmakta ve onlara yeni anlayışlar, yeni uğraşlar, yeni değerler yüklemektedir (Tabii, bu faaliyetler hayır yolunda da kullanılabilir). Öyle ki gençlerimiz fiziki olarak yanımızdalar ama ruhen ve yaşantı olarak bizden ayrılar, bizlerin çok yakınında duruyorlar ama çok uzaktalar, bizlere yabancılar.
Ne yazık ki gençlerimiz/insanlarımız gün geçtikçe manevi boşluklara itilmekte ve bu yönde yeterli tedbir de alınmamaktadır. Muhammed İkbal’in şu mısrası gençliğimizin bu günkü durumunu özetler niteliktedir:
“Gençler susuz, testide ise yok bir damla, Akılları nur saçsa da hasretler gecenin karanlığına”
Gençlerimizin ve insanımızın içine düştüğü bu manevi problemlerinin kaynağında Avrupa-i/batılı hayat tarzına gösterilen imrenme, özenti, taklitçilik ve bunlardan kaynaklı problemler yatmaktadır. Gençlerin kişiliklerinin olgunlaşmasında ve psikolojik sorunlarını aşmalarında dini inanç ve duygular etkileyici bir faktördür. Gençliği ideal manada yetiştirebilmemiz için onlara Kur’an’ın gösterdiği ideal örnekleri model olarak sunmamız önem arz etmektedir.
Her derdin devası olduğuna göre elbette ki bu sorunların da devası vardır ve çözüm yolu Kur’an’dadır, Kur’an’ın gösterdiği “Üsve-i Hasene”lerdedir. Üsve-i Hasene, yani güzel örneklerin peşinden gitmek, onların yolunu takip etmek, o yolda yürümektir. Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen bu örneklerden bir erkek, bir kadın ve bir grup genci konu edinerek gençlik çağımızı nasıl geçirmemiz gerektiğine dair kendimize nasihatler edinebiliriz:
İlk örneğimiz “iffet tükenmez bir hazinedir, iffetini kaybeden her şeyini kaybetmiştir” mesajını veren Hz. Yusuf (as). Züleyha’nın o çirkin davetine karşı şehevi duygularına yenilmeyerek, kardeşlerinin her türlü kötülüğüne rağmen kine karşı affı tercih ederek, şehvet ve kin peşinde koşmanın asıl kölelik olduğunu gösterdi. Hz. Yusuf, bedeni köle olanların ruhlarının özgür kalabileceğinin; zorlukların ve yüksek makamların kimliği ve kişiliği bitirmediğinin, bitiremeyeceğinin en güzel örneğidir.
Hz. Yusuf (as)’un mücadelesinden çıkan bir başka mesajda şudur: “Güç iffetle çatışınca zillete, iffetle barışınca izzete dönüşür.”
İkinci örneğimiz, Kur’an’da kadınlar ve genç kızlar için bir iffet örneği olarak zikredilen Hz. Meryem (as). Hz. Meryem tenha bir yerde kendisine beşer suretinde gelen meleğe; “eğer başkasının hak ve hukukunu çiğnemekten sakınan biri isen (bana sakın yaklaşma, değilse) senden rahmeti bol olan Allah’a sığınırım” diyerek iffet örneği sergilemiş ve melek olduğundan habersiz olduğu kişiye Rahman’ın merhametini hatırlatarak kendisine dokunmamasını istemiştir.
Son örneğimiz ise, gençliğe örnek olarak Ashabı Kehf. Davalarını yaşatmak için dünyevi imkanları ellerinin tersiyle iten bir avuç genç; herkesin ulaşmak için bir ömür çırpındığı makamları, sarayı, rahatı bir çırpıda bırakırlar. Gençlere ve tüm insanlığa; “saraylar, makamlar, imanınızı çalmaya kalkarsa onları yere çalın” mesajını ulaştırdılar. Ölümden korktukları için değil, davayı yaşatmak için dağlara yol alırlar, bir mağaraya sığınırlar.
Sakın ola bu örneklere biri peygamber, biri peygamber anası… şeklinde bakmayalım. Bu örneklere istisna gözü ile bakamayız. Neden mi!? Gelin Hz. Peygamber’in yol arkadaşlarına bakalım:
Hz. Peygamberin sahabelerinin çoğu da gençlerden oluşmaktaydı. Hz. Ali, Hz. Ca’fer bin Ebi Talip, Abdullah bin Mesud, Zübeyr bin Avvam, Habbab bin Eret, Osman bin Maz’un, Sa’d bin Ebi Vakkas, Kudame bin Maz’un, Erkam bin Ebi’l-Erkam, Said bin Zeyd, Esma binti Ebu Bekir, Mus’ab bin Umeyr, Cabir bin Abdillah ve daha nice sahabeler örnek gençlerdi. Kur’an’ın sunduğu ve Hz. Peygamberin etrafında kenetlenmiş bu ideal örnekleri modern kültürün etkilediği gençlere model olarak sunamadığımız sürece ahlaki ilerlemeden söz edemeyiz.
Gençliğini İslami çerçevede yaşamayan nice insan bu dönemde özellikle kötü alışkanlıklar, zina, kumar… gibi bağımlı yapıcı ve zararlı hasletlerle karşılaşmakta ve 3-5 saniye-günlük heva-hevesi için bila-bedel cenneti geri teptiğinin farkına varmamaktadır. O zamanda hoş gelen hasletler Üstad’ın zehirli bal benzetmesi misali tadı hoş olmakla birlikte sonuçlarını eş zamanlı veya ileri zamanlarda her türlü eziyetle, ah vahla, keşkelerle, ve de Maazallah ebedi hayatın meşakkatli geçmesiyle karşılaşması işten bile değildir.
Oysa bizler nice gençlerin hikayeleriyle Alilerle, Usamelerle, Musablarla… büyüdük. Destan veya efsane değil hakiki hayat hikayeleriyle bize örnek olan bir örnek nesil var önümüzde. Musab Bin Umeyr ( ki Allah ondan razı olsun) parayı, şanı, şöhreti ve gençlik dönemlerinde nefse ağır gelecek tüm heva ve hevesinden vazgeçerek yalnız Allah rızası için elinin tersiyle geçmişini ve her şeyi elinin tersiyle itti. Medine’de İslam temellerinin atılmasına vesile ve önder oldu. Gençlik yorulma, gezme, eğlenme değil geçmişinden nasihat gençliğinden güç alarak yol alma, yola koyulma, hayal etme ve o uğurda canını dişine takma gerekirse verme zamanıdır.
Her türlü rüzgâra, darbeye ve sallantıya açık olan ve etrafı aç mankurtlarla dolu bu dönemde gençliğin hedefi bilgiyle, ilimle, irfanla ferasetli bir duruş sergileyerek etrafını sarsılmaz, müspet duvarlarla sarmalamak hiç değilse görevidir.
Önderimiz, örneğimiz Peygamber (sav) bir hadisinde buyuruyor ki;
“Kıyamet gününde, bir kul şu dört şeyden sorguya çekilmeden bir tarafa adım atamaz: Ömrünü nerede tükettiğini, gençliğini nerede eskittiğini, malını nereden kazanıp nerede harcadığını ve öğrendiği ilmiyle neler yaptığını...” (Krş. Tirmizi, Kıyamet, 1, IV, 612; Mecmau’z-zevaid, 10/346).
Değerli dostlar burada çok önemli bir nüans var. Ömrünü nerede tükettiği soruluyor, bir de gençliğini nerede harcadığı soruluyor. Yani diyor ki; evet gayeni anlattın, hedeflerini söyledin, peki zor zamanda kendinden feragat ettin mi, istikamet üzere oldun mu?
Eğitim, Gençlik ve Teknoloji
Geriye dönüp baktığımızda hızlı bir şekilde geçtiğini düşündüğümüz bir yılı (2019) daha bitirdik ve yeni bir yıla (2020) başlamış bulunmaktayız. Eğitim camiası olarak bu yıl önceki yıllardan daha fazla gayretle çalışmamız gerektiğinin farkındayız. Zaman ilerledikçe gençlerimizden uzaklaşmakta ve onların dilinden anlamakta zorluk çekmekteyiz. Bu sebeple daha çok gençler ile bir araya gelmeli ve onlarla bol vakit geçirmeliyiz.
Öğretmenlik sadece ders süresinde gerçekleşen bir konuyu anlatma süreci değildir. Çocuklarımızın eğitimi, ahlak yapısı, karakteri ve birey olmasına en büyük katkıyı öğretmenlerimiz vermektedir. Bu sebeple derste konuyu anlatmak ile öğretmenlik mesleğini yerini getirmiş olmayız. En etkili ve kalıcı öğrenmeler davranışlara yansımaktadır. Davranışa yansıtamadığımız bir öğrenme ise sadece bilgi düzeyinde kalmaktadır. Gençliğimizde görülen en büyük tehlike bilginin davranışa geçmemesidir. Öğrenme sürecinde öğretmen öğrenci ilişkisi duygusal bir bağ kurmadığında yine öğrenciye istenilen davranış kazandırılamamaktadır. Eskiden öğrencilerimizin rol modelleri yakınlarındaki gerçek kişiler ve öğretmenleri idi. Şimdi rol modelleri ise internet fenomenleri, youtuber’lar…!
İnternet ve iletişim teknolojilerinin hayatımızdaki önemi ve kullanım alanı nasıl olmalıdır? Gençlerimize bunun eğitimi nasıl verilmelidir? Bu eğitimi kim, ne zaman vermelidir? Teknoloji eğitimi maalesef diğer eğitim süreçleri gibi okulda değil evde başlamaktadır. Öncelikli olarak ağlayan çocuklarımıza sussun diye tabletleri vermekten vazgeçerek başlayabiliriz. Elinde tablet ile büyüyen bir çocuk 14 – 15 yaşlarına geldiğinde elinden akıllı telefonu bırakmayacaktır. Evde anne babası ile vakit geçirmeyen çocuk, gençlik yıllarında anne babası, öğretmeni ve arkadaşları ile birlikte olmayacaktır. Onun dünyası elbette elindeki tablet ve telefondan ibaret olacaktır.
Zamanını sosyal medyalarda, internette geçiren gençlerimiz bizim değerlerimizle bağdaşmayan fenomenlerin oluşturduğu yalanlar ile dolu bir hayata sürüklenmektedirler. Her geçen gün zararlı içerik sayısı artmakta ve bunların önüne geçilememektedir. İnternet yeri geldiğinde bir kedinin gözlerine saklanarak çocuklarımızı elimizden alan ya da sadece bir mesaj ile oyun başlatarak (mavi balina) gençlerimizin hayatlarını söndürebilen bir teknolojidir. Ama aynı zamanda mekândan bağımsız eğitim platformlarını da içinde barındıran sanal ders ve kurs yapılabilen bir teknolojidir. O zaman çocuklarımıza, gençlerimize internetin faydalı kullanımını öğretmemiz zaruri bir ihtiyaçtır.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki her geçen gün çocuklardaki dikkat süreleri azalmaktadır. Sürekli hızlı videolar izleyen çocukların dikkat sürelerinde ciddi azalmalar meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu sorun her geçen gün artmakta bu da öğretmenlerin ders içerisinde öğrencilerin dikkatini derse toplamada zorluk çekmesine sebep olmaktadır. Öğrenciler dersleri sıkıcı bulmakta ve dersi dinlemek yerine arkadaşları ile mesajlaşmakta veya sosyal medyada gezinmektedirler. Telefonların okullarda olması üzücü sonuçlar da doğurmaktadır. Arkadaşlarının istenmeyen görüntülerini çeken, öğretmen ders anlatırken öğretmenini gizlice çeken veya farklı iletişim grupları kurarak ayrıştırıcı oluşumlar oluşturan öğrenciler ile karşılaşmaktayız. Bunun sonucunda mahkemelere varan olaylar okullarımızda gerçekleşmektedir. Bunların yanı sıra ders notlarının paylaşılması, sınıf grupları oluşturulması, eğitim uygulamalarının uygulanması gibi birçok avantajı da bulunmaktadır. Bu sebeple teknolojiyi yasaklamak veya hayatımızdan tamamen çıkarmak mümkün değildir. Teknolojinin doğru kullanımını öğrencilerimize öğretmemiz gerekmektedir. Teknoloji özgürlüğü kavramını öğrencilerimize anlatmalıyız.
Teknolojinin imkanları sınırsız olmakla birlikte bu imkanları doğru kullanmayı bilmek ve bunları öğrencilerimize aktarmak öğretmenlerimizin görevidir. Bu sebeple teknolojiyi en iyi kullanan yine öğretmenlerimiz olmalıdır. Öğretmenlerimizin sosyal platformlarda öğrencilerimiz ile bir araya gelmeli, onlarla sosyal medya üzerinden iletişim kurmalı, hatta birlikte internet üzerinden oyunlar oynamalıdır. Amacı sadece para kazanmak olan veya insanları maneviyattan uzaklaştıran sosyal medya fenomenlerinin yerlerini öğretmenlerimiz almalıdır.
Öğrencilerimize ders içerisinde veremediğimiz birçok manevi değeri sosyal medya ortamında rahatlıkla verebiliriz. Gençlerimize sözel olarak birçok bilgiyi yüklüyoruz fakat bu bilgiler sadece derslerde ve sınavlarda kullanılıyor. Bu sebeple öğrenciler için oluşturacağımız sosyal medya hesapları ile öğrencilerin olumlu yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Algıyı yönetmek, farklı mecraların görevi değil Millî Eğitim Bakanlığı ve öğretmenlerin görevidir. Öğretmenlerimizin de bu görev ve sorumluluğu yeni yıl ile birlikte daha güçlü bir şekilde ele alacağı umudunu taşımaktayız.
Katkılarından dolayı Sururi Selim ERDEM'e teşekkür ederim.