VAKIF HAKKINDA BİRKAÇ HATIRLATMA
1. Vakıf Nedir? Her Müslüman ölümünden sonra da amel defterinin kapanmamasını, sevap yazılmaya devam etmesini ister. Bunun yollarından biri de geride, Efendimiz’in (sav) “sadaka-i câriye” dediği akıp duran bir sadaka bırakmaktır. Hz. Ömer’in Hayber’de çok verimli bir arazisi vardı. “Onu Allah (cc) yolunda vermek istediğini” Rasulullah’a (sav) açtı. Efendimiz de “aslı satılmamak, miras olmamak ve hibe edilmemek şartı ile gelirini tasadduk etmesini” tavsiye etti. Efendimiz (sav) o zaman “vakıf” lafzını telaffuz etmemişti, ama zaman içinde bu tasadduk işleminin adı “vakıf” olarak kullanıla geldi.
2. Kuruluşu: Vakıf kurmak isteyen kişi önce “akar” denilen bir gelir kaynağı gösterir. Bu bir tarla, bir dükkan, bir daire, yani zamanla bitip tükenmeyecek bir gelir kaynağı olmalıdır. Sonra bu gelirin harcanacağı bir cihet gösterir. Bu da bir eğitim kurumu, bir hastane, bir cami, bir mahallenin fakirleri olabilir. Sonra vakfı yapan kişi, vakfın gelir kaynağı ve harcanacağı cihetle ilgili tüm şartları, mütevelli heyetini, hak ve görevlerini ayrıntılı şekilde bir deftere kaydeder. Buna “vakfiye” denir. Sonra gidip bunları adlî makamlara veya ilgili yerlere tescil ettirir. Böylece vakıf kurulmuş olur. Bundan sonra vakfın tüm tasarrufları devletin kontrolündedir. Vakfeden ve tayin ettiği mütevelli ölse bile devlet-ebed-müddet olduğu için vakfın hizmeti kesintisiz devam eder. Sadaka-i câriye denilişi de bundandır. İnsanlar, devletin vakıfları himaye edeceğine güvenirse vakıflar eskiden olduğu gibi devam eder. Vakıf emlakinin ve gelirlerinin çar-çur edilmemesi, alınıp-satılmaması ve şartların değiştirilmemesi için âlimler “vâkıfın şartı Şâri’in (Allah ve Rasülünün) şartı gibidir” demişlerdir.
3. Vakıfların Hizmet Alanları: Vakıfların hizmet verdiği alanlar pek çoktur. Bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Tüm bu ve benzeri hayır hizmetlerinin kesilmeden dünya durdukça devam edebilmesi için nice akarlar, çiftlikler, ormanlar, dükkanlar, han ve hamamlar vakfedilmiştir. Eski vakfiyeler okunacak olursa daha böyle nice vakıflar yapıldığı görülecektir (Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahât-ı Fıkhıyye Kamusu, Ömer Nasûhî Bilmen, c.4, s.302-304).
4. Sonuç: Günümüzde birçok vakıf tabela vakfıdır, bir akarı bir geliri yoktur, hayırseverlerin yardımıyla hizmet vermektedir. Halbuki asıl vakıf iki ana unsurdan oluşur: Gelir kaynağı bir akar ve bu gelirin harcanacağı bir hizmet alanı. Mesela İstanbul’daki Mısır Çarşısı’ndaki dükkanların gelirlerinin, yanındaki Yeni Cami’nin ihtiyaçlarına tahsis edilmesi gerçek vakfın nasıl olması gerektiği konusunda bize bir fikir verebilir.
Vakıflar için çok önemli olan bir husus da devletin bu kurumlara sahip çıkmasıdır. Vakıf yapacak kişinin, vakfının kendisi vefat ettikten sonra da hizmetin devam edeceği konusunda bir endişesi olmaması gerekir. Hayırsever insanımız devletten böyle bir güvence görürse, tarihte olduğu gibi bugün de vakıflar kuracaktır. Siz özellikle İstanbul’da Sur içinde dolaştığınızda adım başı bir çeşme, bir medrese, tarihî bir mescit görebilirsiniz. Ama çoğu yerde bunların ihtiyaçlarını karşılayacak bir akar göremezsiniz. Çünkü Şer’iye ve Evkaf Nazareti ilga edildiğinde bunlar himayesiz kalmış ve yağmalanmıştır. Vakıfların tekrar aslî hüviyetine kavuşması temennisiyle.
Benden, yukarıdaki başlığın altını doldurmam istendi. Nasıl dolduracağımı düşünürken yine kitap ve okuma imdadıma yetişti. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takvim çeşitleri arasında bir de “Kitaptakvim” bulunmaktadır. Bu sene üçüncüsü yayımlandı. Her yaprağın ön yüzünde tarihte o gün meydana gelmiş önemli olaylar, bir ayet veya hadis meali, arka yüzünde birkaç gün süren bir yazı serisi yer almakta. Hem takvim hem kitap. İşte 2019 kitaptakvimine göz atarken ilk üç yaprağında yer alan Necip Tosun’a ait bir yazının tam da benim aradığım bir yazı olduğunu gördüm. “Kitap ve Okuma”ya ait aradığımı yine kitap okurken bulmuştum. Bu konuda doyurucu ve emek verilmiş bir yazı idi. Hep beraber faydalanalım diye bazı satırlarını aynen buraya koymayı uygun buldum. Şöyle diyor Necip Tosun:
“Okuma ile niyet arasında doğrudan bir ilişki var. Okumadan maksadımız neyse sonuç da çoğunlukla bizi oraya götürür. Kitaplar sonsuz, hayat ve zaman da kısa olduğundan, okuma eyleminin en temel öznesi “seçme”dir. Bunun uzantısı ise beklentimiz.”
“Bu anlamda kitaplar dünyasında seçme eserler okumak hayati bir önem taşımaktadır. Öncelikle niçin okuduğumuzu tespit etmeliyiz. Okuma rastgele, bilinçsiz ve bilgisizce yapılırsa zaman kaybı ve hayal kırıklıkları kaçınılmazdır. Edebiyat gönüllüsü okuma serüvenini rastgele yapmamalıdır. Öncelikle edebî, genel kabul görmüş nitelikli eserleri, klasik eserleri ve yol alacağı türün önemli eserlerini belli bir düzen ve sıralama içinde okumalıdır…”
“Okumak düşüncelerimizi geliştirir, daha sonraki davranışlarımızda, tepkilerimizde doğru kararlar almamızı sağlar. “Kültür, okuyup unuttuktan sonra akılda kalan şeydir.” Bizler bir olayda, durumda, kararlar alırken o kültürün bizde bıraktığı tecrübe, akıl ve mantık ile hareket ederiz. Bu kararları alırken bilinçli ya da bilinçsiz okuyup unuttuğumuz pek çok kitaptan hareket ederiz…”
“Bütün büyük yazarların, düşünürlerin yoldaşı, sığınağı, ışığı kitaplar olmuştur. Bu insanlar kitaplardan oluşmuş bir dünyada yaşamışlardır. Ömürlerinin sonunda insanlar hakkında yaşadıkları derin hayal kırıklıklarını da kitaplarla aşmışlardır. Bu anlamda kitaplar bir sığınak, bir teselli, dost arayışının gelip dayandığı bir duraktır. Bunlardan biri olan Cemil Meriç: “Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı.” der ve ekler: “Önünde birçok yollar var: Politika bunlardan biri. Belki en aldatıcısı olduğu için en cazibi. Mutlak’ın ve sonsuzun rüyası. Mukaddes bir abes. Bana sorarsan kütüphanene dön, yani kitap ol, aydınlan ve aydınlat.”