Ramazan KAYAN (Yazar, AKDAV (Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı) YİK Başkanı)

  • Anasayfa
  • Söyleşiler
  • Ramazan KAYAN (Yazar, AKDAV (Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı) YİK Başkanı)
Ramazan KAYAN (Yazar, AKDAV (Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı) YİK Başkanı)

Ramazan KAYAN (Yazar, AKDAV (Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı) YİK Başkanı)

Hocam hacdan yeni geldiniz. Bu konuda duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Allah’a hamd olsun bu sene hac yapmak bize de nasip oldu. Rabbim yapmış olduğumuz haccı kabul etsin. Siz gitmek isteyen kardeşlerimize de nasip etsin. Hac muhteşem bir ibadet , Hacda Allah’ın boyasıyla boyanmanın ne demek olduğunu oraya gidince daha iyi anlıyorsunuz. İnsanın mezhebi, ırkı, rengi ne olursa olsun, insanlar orda tek renge boyanıyor. Üzerinizdeki elbiseleri, takımları çıkarıp ihrama büründükten sonra makamınız, mevkiniz ne olursa olsun oradaki herkesle eşit hale geliyorsunuz. Tek amacınız var ibadet edip, günahlarınızdan temizlenip, yeniden doğmuş gibi olmak istiyorsunuz. Hele Arafat’ı yaşadıktan sonra Allah’ın boyasıyla boyanmak neymiş bizzat yaşıyorsunuz.

                Hac insanın kendisini yenilemesidir. Kendini yeniden programlamaktır. Kendini inşa etmektir. Hac diğer bir ifadeyle Allah’ın nuruyla nurlanmaktadır. Bu yüzden genç yaşta iken imkânı olanların mutlaka hac yapmaları gerektiğini düşünüyorum.

Hac Mekke’de başlar ama Mekke’de bitmez. Hacdan döndüm dememek lazım. Hacca gidilir ama hacdan dönülmez

Ülkemizin gündemini meşgul eden açılım hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Bu açılım iyi neticelerle sonuçlanır mı?

Bu ülkede öyle dönemler yaşandı ki; açılımın sözünün edilmesi bile insana umut veriyor. Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Açılımı sadece Kürt sorunu ile bağdaştırmayalım. Bu ülkede bir çok açılıma ihtiyaç var; özellikle inançlı kesime yönelik haksız uygulamaların hala gündeme getirilmeyişi büyük bir sorun. Örneğin başörtüsü meselesi ne zaman halledilecek? Kur’ân kursuna 12 yaş sınırlaması neden kaldırılmıyor? Katsayı meselesi tam çözüldü diye umutlanırken, gençlerimiz yeni bir engelle karşı karşıya bırakıldı. İşte bu yasakları kaldırma konusu bir an önce gündeme getirilip halledilmesi gereken bir sorun. Bunu sadece siyasilerden beklemek de doğru değil. Burada sivil toplum kuruluşlarına da büyük iş düşüyor. Onlar üzerine düşen görevleri yerine getirip siyasileri bu sorunları çözmek için zorlamalıdır. Kürt açılımına gelince, insanlarımız Allah’ın boyasıyla boyanan insan, dili, ırkı ne olursa olsun müminlerin birbirlerinin kardeşi olduğunu bilecek, birlik ve beraberlik içerisinde huzurlu bir şekilde yaşayacaklardır. Bu sorun da kendiliğinden çözülmüş olacak.

Ülkemizi büyük bir kaosun içerisine sürükleme hedefi içerisinde olanlara karşı nasıl tedbirler alınabilir?

Bu yapılanlar bildik oyunlar. Önce sağ-sol çatışması sonra laik-antilaik, alevi-sünni çatışması şimdi de Türk-Kürt çatışması. Bu ülke bunlara yabancı değil. Bazı güçler saltanatlarını korumak için, atılan her olumlu adımda bu tarz çatışmaları kullanarak halkı galeyana getirip, ülkeyi huzursuz etmek ve ülkenin gelişimini engellemek istiyorlar. Ama bunu yapmak isteyenler bundan sonra başarılı olamayacaklardır. Çünkü toplum bilinçlendi. Bunların oyununa gelecek kadar bilinçsiz değiller. Özellikle Ergenekon türü yapılanmaların ortaya çıkması halkı daha da bilinçli bir hale getiriyor. Bu da halkın geçmişte olduğu gibi kaoslar oluşturmayacağı bilincini uyandırıyor.  Yapılan ufak tefek eylemler onların son çırpınışlarıdır. Onlar da artık miadını doldurdular.

Geçmişin sıkıntılı dönemlerin de yaşamış olduğunuz ilginç olaylardan bahseder misiniz?

Hayat cilvelerle, maceralarla doludur. 28 Şubat önceki darbelerden farklı olarak İslami kesime yönelik bir darbeydi. Biz o yıllarda Malatya’daydık. İnönü Üniversitesi’nde başörtü eylemleri oldu. Başörtü yasaklarına karşı yapılan dirençler sonucu tutuklandık ve bir süre ceza evine girdik. Ama oraya girdiğimizde bir çok sorun bizi bekliyordu. Oradaki insanların da bize ihtiyacı olduğunu anladık. Ceza evinde dışarıda yapamadığımız bir çok hayırlı iş yaptık ve Rabbimizin bir ayetini daha yaşıyorduk. Cezaevi normalde nefse ağır gelir. Hayırsız bir yerdir. Başa gelecek büyük musibetlerden bir tanesidir. Ama biz oraya girdiğimizde gördük ki şer olarak bildiğimiz cezaevi bizim için hayırlıymış. Orada gerek okuma, gerek yazma hususunda olsun birçok gelişmeler oldu. Kitaplarımızın temelini orada attık diyebiliriz. Bu olayda şu kanaate vardım: Her şey bizim istediğimiz gibi olmuyor. Başımızdan geçenlerin arkasında mutlaka bizim için hayırlı şeyler olduğuna kanaat getirdim. Kitaplarda, sohbetlerde bulamadığımız bazı şeyleri başımızdan geçtiği zaman anlayabiliyoruz.

Günümüz gençliği büyük bir tehlike içerisinde. Gençlik bu tehlikelerden kendisini nasıl koruyabilir? Siz gençlere bu noktada neler tavsiye edersiniz?

Günümüz gençliğinde gayesizlik, ilgisizlik, dertsizlik, duyarsızlık, ruhsuzluk var. Benim gözlemlerim bunlar. Gençlik bunları üzerinden Rabbiyle barışık olursa atabilir. Şu an gençliğin tek arzusu nefsani duyguları tatmin etmektir. Gençler neden yaşadığını anlamış değiller. Gençleri bu durumdan kurtarmak cemaatlerin, tarikatların, sivil toplum kuruluşlarının ve biz eğitimcilerin görevidir. Gençlere yönelik projeler yapılmalıdır. Eğer gençlere doğal yoldan ulaşamıyorsanız, sanal yoldan ulaşmanın yollarını arayacaksınız. Onların diliyle onlara sesleneceksiniz. Doğruları, arzuladıkları şeylerin içerisinde, onları dinden soğutmadan vermelisiniz. Gençlerle iletişim kurmak için türlü yollar aramak lazım. Mescide getiremiyorsan kafede onlarla iletişime geçeceksin.

                Gençlik kıblesini kaybetmiş. Bizim gençlere kıblesini göstermemiz lazım. Kıblesini bulan gençlik kendisini yeniler. Burada ailelere de büyük sorumluluklar düşüyor. Aileler onları fazla başıboş bırakmamalı, kemerlerini sağlamlaştırmalı ‘aman daha çocuk, ne anlar, hele büyüsün’ dememeleri lazım. Üzerlerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmelidirler. Temeli sağlam olan bir genç bir ideale sahip olur, idealleri için çalışır.

Biraz da kitaptan bahsedelim. Öncelikle dinimizin ilk emri olan ‘oku’ eylemini toplum olarak gerçekleştiremiyoruz. Sizce bunun nedeni nedir?

Okumak, en soylu bir eylemdir. Eğer insanlar okumaktan kopuyorlarsa, onların kişiliklerini ve kimliklerini besleyen en güçlü damar tıkanmış demektir. Ben bu noktada üç şey üzerinde önemle duruyorum: Bir okumak, iki sohbetler, üç arkadaş çevresi. İnsanı en çok etkileyen bu üç şeydir. Bu üç damar açık ise bu müslüman güçlüdür. Ama bu üç damar tıkalı ise güçsüzdür.

                Kitap ilaç gibidir. Hangi kitabı okuyacağımızı iyi seçmeliyiz. Kitap okurken her kitabı okumamaya özen göstermeliyiz. Kitap okurken seçici olmalıyız. Yoksa her kitabı okumak zarar da verebilir. Okurken de sürekliliği muhafaza etmeliyiz. Yani okumayı bir bırakıp bir başlamamalıyız.

                Eğer okumazsak başkaları bizim canımıza okur. Okumadan kopan bir insan ayakta kalamaz. Kitaba dayanmalıyız. Allah, Peygamber’e ‘Kitabı kuvvetle tut’ diyor. Bu bize kitabın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu yüzden kitapsız bir hayatı seçmemeliyiz.

 

Bize yapmış olduğunuz kitap çalışmalarından bahseder misiniz?

Ben kitaplarımda, teorik meselelerden ziyade hayatın içinden gördüklerimi, şahit olduğum eksik yönleri tespit edip, bunlara nasıl çözüm bulabiliriz, bunları yazıyorum. Bunun yanında vahyi daha iyi anlamak için kitaplar yazdım. Allah’a hamd olsun şimdiye kadar 10 tane kitap yazdım. Ömrümüz yeterse yazmaya devam edeceğiz.

Son olarak sizin de ayda bir eğitimci olarak seminer verdiğiniz derneğimiz İKRA hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Bu tür çalışmalar toplumun gelişimi için çok önemli. Bu yüzden bunların sayıları arttırılmalı. Yalnız bu tür dernekler birbirlerinin rakibi olmamalı, birbirlerinin tamamlayıcısı olmalıdır.

                İKRA Derneği toplumun eksik olduğu yanı tespit etmiş ve buna yönelik çalışmalar yapıyor. Bu takdire şayan bir çalışmadır. Ama dernek bununla yetinmemelidir. Çünkü yaptıklarımızla yapmadıklarımızı yan yana koyarsak yapmadıklarımızın daha çok olduğunu göreceğiz. Bu yüzden hedeflerimizi büyütüp ona göre çalışmalıyız.

Hocam bize zaman ayırıp, bu güzel düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için Derneğimiz adına size teşekkür ediyorum. Allah gayretlerinizi ve çalışmalarınızı bereketlendirsin.

Ben de çok teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim.

 

RÖPORTAJ: Feyyaz KALKAN