Prof. Dr. Mustafa KARATAŞ (İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi)
Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Bismillahirrahmanirrahim. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ben 1961 yılında Sivas’ta doğdum. İlk ve orta tahsilimi Karabük’te yaptım. Ortaokuldan sonra imam hatip lisesine gittim. Aslında ilkokuldan sonra gitmek istiyordum ama geçtiğimiz dönemde olduğu gibi o dönemde de imam hatip okullarının ortaokul kısmı kapatılmıştı. İmam hatip lisesini Kastamonu da başlayıp Sakarya’da bitirdim. O zamanlarda kararımı vermiştim, müftü olacaktım. 1980’de İstanbul’a geldim. 1984 Marmara Üniversitesi İlahiyat fakültesini bitirdim ve yüksek lisansıda aynı üniversitede yaptım. 1988’de doktoram bitti. 2000 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girdim, hâlâ orda hadis doçenti olarak görev yapıyorum. Evliyim ve dört çocuk babasıyım.
Hocam, akademik çalışmanızda hadis bölümünü seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Hadis bölümünü seçmemdeki en büyük neden her müslümanda olduğu gibi benim de Peygamber Efendimiz’e (sav) olan sevgimdir. Diğer bir nedeni de İmam Hatip Lisesindeyken hadis yarışmasında birinci olmamdır. Orada kazandığım birincilik bu dala olan sevgimi artırdı ve o günden beri hadis ilmiyle uğraşıyorum. Bundan da büyük bir keyif alıyorum
Peki hocam sizce Kur’ân-ı Kerim günümüz şartlarına göre yeniden tefsir edilmeli midir?
Elbette. Zaten zaman, Kur’ân-ı Kerim’in en güzel müfessiridir. Zaman geçtikçe Kur’ân-ı Kerim daha iyi anlaşılıyor. Anlaşılmayan, kapalı kalan birçok ayetin bugün daha iyi anlaşıldığını görüyoruz. Daha öncede deveyle, buğdayla, arpayla, tavukla, civcivle verilen örnekleri bugün değiştirmek lazım.
Araçlar değişti, imkânlar değişti, teknik değişti, insanlar iletişim çağında yaşıyorlar, ellerindeki eserler değişti. Bugünün şartlarında daha rahat anlaşılacak tefsirler elbette her zaman lazım. Genelde iki türlü tefsir var. Bir rivayet tefsiri var, bir de dirayet tefsiri var. Rivayet tefsiri daha çok hadislere dayalıdır.
Onlar yine devam etmelidir, bir surenin tefsirinde hadis geçmişse, Peygamberimiz’in başından bir olay geçmişse, ashabının başından geçmişse ayetin anlaşılması için onun verilmesi gerekmektedir. Dirayet tefsirleri, rivayetlere ilave olarak akıl ve bilim yardımıyla ayetlerin yorumudur. Dirayet tefsirleri sürekli yenilenmelidir. Çünkü o günün insanın bakışıyla bugünün insanının bakışı arasında dağlar kadar fark var. Buradan Kur’ân-ı Kerim’e herhangi bir halel gelmez. Bu durumdan tefsir ilmi ya da Müslümanlar herhangi bir zarar görmez. Tam tersine günümüze İslam’ı yeniden anlatabilmenin kolaylığı ortaya çıkar. Dolayısıyla, “yeni bir tefsir yapılmalı mı?” sorusu zaid bir sorudur.
Hocam, üniversitede öğrencilere hitap etmek ve televizyonda seyircilere hitap etmek nasıl bir duygu?
Üniversitede daha akademik ve bilimsel olarak araştırma alanında çalışıyorsunuz, daha derinlemesine ve daha seviyeli dersler yapıyorsunuz, televizyonda ise halkın anladığı daha basit, daha anlaşılır ve daha sade bilgiler olmalı. Bu iki dengeyi korumak gerçekten zor, hem akademisyen olup hem de halkın aradığı o basit bilgiyi nakledebilme becerisi zor bir şey ama bu beceriyi Allah’ın verdiği bir kabiliyet olarak görüp, şükrediyorum. Hem akademik çalışmalarımı sürdürüp hem de televizyonda halka hitap etmek beni mutlu ediyor. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bu da bana mutluluk veriyor. İnsanın bildiklerini paylaşması insanı gerçekten mutlu ediyor
Hocam, televizyonda program yapmanın sizin hayatınızda bir değişikliğe neden olduğu söylenebilir mi? Her türlü cemaatten sorular geliyor, bir sürü kitle sizi seyrediyor, bu sizin hayatınızda bir değişikliğe neden oldu mu?
Bir değişikliğe neden olduğu söylenemez, çünkü ben akademik çalışmalarımı yaparken diğer taraftan da halkla beraber sohbetlerime devam ettim. 1985’ten 2000 yılına kadar yaklaşık 15 yıl esnafla, talebelerle, iş gruplarıyla hadis ve fıkıh dersleri yaptım. Dolayısıyla halkın içinden hiç kopmadım. Vaazlar yaptım. Fatih Camiinde dört yıl boyunca Salı günleri namaz ile ilgili sohbetler yaptım. Dolayısıyla farklı ortamdan gelmiyorum. Bu yüzden hiçbir zorluk yaşamıyorum. Genellikle akademisyenlerin sorunu halkın seviyesine inememeleri ve kendi dar alanda tartıştıkları konuları sanki halkın çok büyük bir problemi gibi halka yansıtmaları. Bu da onların halk nezdinde anlaşılmamasına, tam aksine halk tarafından beğenilmemesine yol açıyor. Oysa akademisyenlerin halkın seviyesine inmesi gerekir. Onları ilgilendirmeyen konularla karşılarına çıkıp halkı sıkmamaları gerekir. Böyle yaparlarsa halk onlardan soğur.
Hocam, televizyon programlarında ve web sitenizde sorulan sorulara baktığımızda günümüz Müslümanları ne gibi sorunlarla karşı karşıya ve bu sorunların üstesinden nasıl geline bilinir?
Bu sorunları birkaç bölüme ayırabiliriz. Sorunları genel anlamıyla kategorize edersek birinci olarak ailevi problemler ağırlıktadır, yani insanların evlilik konuları, gençlerin evlenme durumu, evlendikten sonra karı-koca arasındaki anlaşmazlıklar, çocuk yetiştirmekteki zorluklar, bunlar ağırlıkta. Diğer taraftan fıkhi konular, namaz, oruç, hac ile ilgili sorunlar ikinci sırada yer alabilir. Daha sonrada özel konular geliyor, kişisel bunalımları, problemleri, stresleri ve büyük bir bölümü benden bir bilgi almak niyetiyle değil, sadece sohbet edip rahatlamak amacıyla yazdıklarını görüyorum, yani insanların bir anlamda kendilerini rahatlatacak psikolog ve psikolojik destek verecek hocalara ihtiyacı var. Bunu bir psikologdan duyduğu zaman belki bir bilgi almış oluyor ama hocadan duyduğu zaman çok daha fazla inanıyor, çünkü hoca hem dini biliyor hem de benim durumumu daha iyi anlar, doğru yolu daha iyi bilir, diye düşünüyor. Güvenilir olmanın da bunda katkısı var. Dolayısıyla psikolojik sorunları için bizimle sohbet edip, dertleşip, derdine derman arayan insan sayısı çok fazla. Bu konuda yardımcı olduğumuzu düşünüyorum.
Hocam, şu an başkanlığını yaptığınız İlim, Hizmet ve Araştırma Merkezi faaliyetlerinden bahseder misiniz?
İlim, Hizmet ve Araştırma merkezini resmi olarak 2005 yılında kurduk, daha önceden gayri resmi altyapısı vardı, öğrencilerle ders yapıyorduk, onları eğitmeye çalışıyorduk, ama resmen 2005 yılında İlim, Hizmet ve Araştırma merkezi bünyesinde burada hem kız öğrencilerimiz hem erkek öğrencilerimiz çeşitli dersler alıyorlar, alanında başarılı ilim adamları tarafından kurslar veriliyor. Arapça ağırlıklı olarak dersler okunuyor; hadis, tefsir, fıkıh, kelâm, İslam tarihi, akâid gibi konularda öğrenciyi okulun haricindeki zamanlarında okulun haricindeki kurslarla daha iyi yetiştirmeye çalışıyoruz. Birinci sınıftan alıyoruz öğrenciyi, dördüncü sınıfa kadar bizim kursiyerimiz olarak okuyorlar ve gerçekten de dördüncü sınıfı bitirdiklerinde, bizde yetişen öğrenciler diğer öğrenciler arasında yüksek lisans ve doktora aşamasında hiç zorlanmıyorlar ve onları Arap ülkelerine yabancı dil kursları için gönderiyoruz. Konferanslarla, seminerlerle, diğer etkinliklerle onların diğer alanda da yetişmesini, kişilik kazanmasını elde etmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Bilgi önemli fakat bilgi her şeyi halletmiyor. İlahiyatçıların eksik bıraktığı diğer bir alan şahsiyet, iletişim konusu. Çok sayıda ilahiyatçı var Türkiyemizde. Ama güvenilebilen ve zor zamanda doğruyu söyleyebilen, haksızlık karşısında susmayan, hakkını arayabilen, medeni cesaretini elde etmiş ve doğru bilgiyi her zaman her yerde savunabilen kişilikli ilahiyatçıların sayısı çok fazla değil. Bizim esas amacımız hem bilgili, hem de şahsiyetli ilahiyatçılar yetiştirmek, bunu da sağladığımızı düşünüyorum. Bu alanda hizmet edecek çok kaliteli arkadaşlarımız ortaya çıkacaktır.
Hocam, Derneğimiz kitap okumak üzerine kurulmuş bir dernek. Okurlarımıza kitap okuma ile alâkalı ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Çok güzel, bu derneğin kuruluşunda sağ olsun Av. Emin kardeşimizle beraber fikir yorduğumuzu, fikir jimnastiği yaptığımızı hatırlıyorum, iyi bir hizmet alanı var. Kitap okuma üzerine kurulmuş bir dernek gerçekten ve o gün bu gündür sanıyorum on beş sene geçti, çok güzel hizmetler yaptığını duyuyorum.
Okumak elbette çok güzel ama çok okumak yerine nerede neyi okuyacağını bilmek daha önemli. Mesela ben talebelik yıllarımda her çıkan kitabı alıp okumak isterdim, sonra baktım ki bunları takip etmek mümkün değil. Her çıkan kitabı okumak hem maddi açıdan hem zaman açısından yeterli değil, daha sonra baktım bu kitaplarda yazanların ana kaynakları nelerdir, ana kaynaklarına inmeye çalıştım. O zaman anladım ki benim zaten ana kaynaklardan öğrendiklerimin hepsi diğer kitaplarda harmanlanmış şekli, değişik yorumları vs. Temelde ana kaynakları okuduğunuz zaman birçok kitabı zaten temelinden okumuş oluyorsunuz, örneğin hadis alanında bilgi vereyim. Hadis alanında bir hadis tarih kitabını, bir hadis usulü kitabını ve birde hadis metnini, bunları okusa bir insan hadis alanında yeterli bilgiye sahip olur zaten, binlercesini birden okumasına gerek yok. İslam tarihinde meselâ bir Ahmet Cevdet Paşanın Kısas-ı Enbiyasını okusa bir insan, İslam tarihinin zaten yüzlerce eserini okuması mümkün değil, belli bir kültürü elde etmiş olur. Tasavvufta, Mesnevi okusa bir insan baştan sona, bir çok bilgi edinmiş olur. Şiirde, edebiyatta Safahatı okusa bir insan hem Mehmet Akif’in o hizmet aşkını ve İslamcılık yanını keşfetmiş olur hem de şiirde ve edebiyatta yol almış olur.
Tefsirden belli bir tefsiri okuyabilse böyle alanında çok meşhur değerleri okuyan insan binlerce eseri okumaktan müstağni kalır, zaten bizim haddimize değil, gücümüz yetmez dolayısıyla temel eserler okumak lazım. Tabi bunun için altyapı olmalı, okuma alışkanlığı kazanmalı insan, bir saat okuyunca sıkılmamalı bir günde sekiz saat okuyabilmeli. Belli oranda dil kültürü olmalı insanın bu da önemli, zaten her kitap okuduğunda yeni bir kitabın anlaşılması daha kolaylık sağlayacaktır ve bize yeni kapılar açacaktır. Birde bunun yanında tabi modern çağı algılamamıza yarayacak eserleri de bu çağın eserlerini de klasiklerle birlikte okumakta fayda var. Genel altyapı oluştuktan sonra zaten insan ne okuması gerektiğini bilecektir, doğru yolu bulacaktır. Gençlikte biraz romana heveslenir, roman türü eserler daha cazip gelir. Belli bir yaştan sonra fikir edebiyat kitapları insana cazip gelir, şiire teamül edebilir. Bunların hepsi okunabilir ama dediğim gibi temelde en başta İslam dini ve İslami yorumları anlayabilmesi için insanların her alanda belli başlı kitaplardan bir tane okuması şarttır diye düşünüyorum.
ROPÖRTAJ: Feyyaz KALKAN