İSRA-MİRAC, MESCİD-İ AKSA VE MİRACTA TEŞRI KILINAN HÜKÜMLER
İsra ve Mirac olayı yüce Allah’ın, sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e bir mükâfatı, büyük bir ihsanı, eşsiz bir armağanı ve ilahi bir mucizedir. Aynı zamanda Müminlerin de Hz. Peygamberimiz (sav)’e imanlarının test edilmesidir İsra ve Mirac hadisesi. Sözlükte gece yürüyüşü, geceleyin yaya veya binekli olarak yapılan yürüyüş anlamına gelen isra, ıstılahta ise; Hz. Muhammed (sav)’in geceleyin Burak isimli bir binitle Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesi hadisesidir. Buradan da yedi kat Semayı aşarak, Sidretü’l Münteha’ya çıkmıştır. Akabinde, yakınlığın en üstün derecesi olan, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde, fizik kanunları ile açıklanması mümkün olmayan o büyük hadise gerçekleşmiş, Yüce Allah’a mülaki olmuştur.
Mirac ile ilgili hadisi şeriflerde “Yükseğe çıkarıldım” “uruc” kelimesi kullanıldığından bu olaya “mirac” denmiştir. Yüce Yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan mirac; yukarıda da zikredildiği veçhile; beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Çünkü bu olayın fizik kanunları ile açıklanması mümkün değildir. Yüce Allah: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescidi Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksaya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir” (1) buyurmuştur.
İsra ve Mirac, Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in Allah’ın sonsuzluğu, yüceliği ve O’nun nihayetsiz kudretine yaptığı en görkemli şahitliktir. Rabbimiz, bu şahitlikte gerçek yüceliğin yalnızca kendisine ait olduğunu Hz. Peygamberimiz (sav)’in şahsında beşeriyete bir kez daha göstermiştir. Aynı zamanda arınma, yücelme ve kulluğun zirvesine erişmenin yollarını da öğretmiştir. Âlemlerin Rabbi, teslimiyet, sadakat, ahlak, doğruluk, dürüstlük timsali olan Kutlu Nebi’yi miraç ile taltif buyururken, biz kullarına da mesajlar vermiştir. Buna göre, ömrünü bu yüce değerlerle tezyin edenler, kulluk basamaklarında her daim yükseleceklerdir. Onlar, cennetin ebedi nimetlerine mazhar olarak bâki makamlarda yüceleceklerdir.
İsra ve Miraç, bir yünüyle Rabbe vuslat, bir yönüyle de Rabbin yasakladıklarını terk ediştir. Biz müminler için müjdedir Mirac. Rabbimiz, kendisine ortak koşmayanların büyük günahlarının bağışlanacağını bu kutlu gecede müjdelemiştir.
Hz. Peygamberimiz (sav) burada (Peygamberlerin ruhlarına imam olarak) namaz kılmış ve bütün Peygamberler de onunla beraber kılmışlar. Sonra Mirac getirildi. Mirac, asansör gibi yükseğe çıkaran manevî bir araçtır. Buna Cebrâil (as) ile beraber bindiler ve göklere çıktılar.
Birinci semaya vardıklarında, Cebrâil (as):
- Açınız, dedi. İçerden bir ses:
- Kimsin? Diye sordu.
- Ben Cebrail’im.
- Yanında kimse var mı?
- Muhammed (sav) var.
-Muhammed gönderildi mi? (Peygamber olarak görevlendirildi mi) Evet, gönderildi. Kapı açıldı ve Peygamberimiz (sav) birinci semâya varmış oldu. Orada, sağında ve solunda birçok gölgeler olan bir adam gördü. Bu adam, sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu. Peygamberimiz (sav)’i görünce:
- Merhaba sâlih Peygamber, hoş geldin, iyi oğul, dedi. Peygamberimiz (sav) Cebrâil (as)’a kim olduğunu sordu. Cebrâil (as)’da Hz. Âdem (as) olduğunu söyledi. Etrafındaki gölgeler de onun soyu idi. Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardı. Onun için Hz. Âdem (as) sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu. Soluna baktıkça da üzülüyor ve ağlıyordu. Peygamberimiz (sav) Cebrâil (as)'ın kılavuzluğunda yoluna devam etti.
İkinci semâya vardılar. Orada birinci semâda olduğu gibi aynı sorular soruldu ve aynı cevaplar verildi. Böylece her semada bir Peygamber ile karşılaştılar. İkinci semada Hz. Yahya ve Hz. İsa (as),
Üçüncü semada Hz. Yusuf (as),
Dördüncü semada Hz. İdris (as),
Beşinci semada Hz. Harun (as),
Altıncı semada Hz. Musa (as)
Yedinci semada Hz. İbrahim (as) ile karşılaştılar. Karşılaştığı Peygamberlerin her biri kendisini selamlamış; hoş geldin salih Peygamber, iyi kardeş, dediler.
Daha sonra, "Sidretü'l-Müntehâ"ya vardılar. Sidretü'I-Müntehâ, gökleri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır. Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri ilmin son noktasıdır. Ondan ilerisine ne bir melek ne bir Peygamber yaklaşamaz. İlerisi gayb âlemidir. Allah'tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşmaz. Hz. Peygamberimiz (sav) Sidretü'I-Müntehâ'ya varınca Necm suresinde ifade buyrulduğu üzere: "Sidreyi bürüyen bürümüştü."(2) Yani Sidre'yi bir nûr kaplamıştı. Bundan ötesi tarif ve beyana sığmayan bir âlemdi. Buraya kadar Hz. Peygamberimiz (sav)’e arkadaşlık ve kılavuzluk eden Cebrâil (as) burada kaldı ve: “Bir parmak ucu kadar öteye yaklaşmış olsaydım yanardım” dedi. Bundan sonra Hz. Peygamberimiz (sav): “Refref” ile yükselip Allah'ın divanına yaklaştı. (Refref, görmeye engel geniş örtü ve perde demektir ve Allah'ın divanı hadimlerinden biridir.) Nitekim Mevlid'de Süleyman Çelebi bu anı tarif ederken:
"Söyleşürken Cebrâil ile kelâm,
Geldi Refref önüne verdi selâm,
Aldı ol şâh-ı cihanı ol zaman
Sidreden gitti ve götürdü heman”.
Mirac'ın bundan sonraki esrar dolu ulvî sahneleri ise Necm suresinde şöyle ifade edilmektedir. “Allah o anda kuluna vahyini bildirdi. Muhammed'in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı. Ey inkârcılar onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışıyor musunuz? Andolsun ki Muhammed Cebrâil'i sınırın sonunda (Sidretü'I-Müntehâ'da) başka bir inişte de görmüştür. Orada Me'vâ cenneti vardır. Sidre'yi bürüyen bürüyordu. Muhammed'in gözü oradan ne kaydı ne de onu aştı. Andolsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü.”(3)
Hz. Peygamberimiz (sav) böylece bu mübarek yolculuğu tamamlayarak aynı gece evine döndü. Evine döner dönmez gece olup bitenleri ailesine ve arkadaşlarına anlattı. Her söylediğinin gerçek olduğunda şüphe olmayan Hz. Peygamberimiz (sav)’e ailesi ve arkadaşları inanmıştı. Mekkelilerin bazıları olayı duyar duymaz şaşkına dönmüşler; bir gecede bu kadar yer hiç gezilir mi demişlerdi. Çünkü onlar Mirac'taki üstün gerçekleri kavrayacak seviyede değillerdi. Bu sebeple Mirac olayı kendilerine anlatılınca inanmadılar. Her şeyi maddî ölçülere göre değerlendirdikleri için böyle şey olur mu? Dediler.
Kâinatta olup bitenlerden, Allah'ın sonsuz kudretinden haberleri yoktu. Kervanların bir ayda gidip bir ayda geldikleri mesafeyi Muhammed bir gecede nasıl alabilecek, dediler. Hâlbuki Hz. Muhammed (sav) onların kullandıkları vasıtaları kullanmış değildi. O, Burak'a binmişti. Burak, şimşek manasındaki berk kökünden gelir. O halde Mirac'ta şimşek sür'ati vardır. Mekkeliler bu olay karşısında şaşkına döndüler. Hemen Hz. Ebû Bekir (ra)'e koştular ve Hz. Peygamberimizin (sav) İsrâ'ya dair verdiği haberi ona naklettiler. Hz. Ebû Bekir (ra) onlara: Muhammed (sav)'in doğru sözlü olduğuna kanaatim vardır. Bu kanaatimi size de bildiririm, dedi. Onlar: Demek Muhammed'in bir gecede Mescid-i Aksâ'ya gidip sonra dönüp geldiğini sen de tasdik mi ediyorsun? Dediler. Hz. Ebû Bekir (ra): Evet, tasdik ediyorum. Değil bu, bundan daha ziyade uzaklarına da, meleklerin gökten haber getirdiklerine de inanmışımdır, dedi. Bu cihetle Hz. Ebû Bekir (ra)'e “Sıddık” denildi.
Hz. Peygamberimiz (sav)’in daha önce Mescid-i Aksâ'ya gitmediğini biliyorlardı. Onun için kendisine Mescid-i Aksâ ile ilgili sorular sordular. Hz. Peygamberimiz (sav) çok bunaldı. Çünkü bir an uğrayıp geçtiği bir yer hakkında ne kadar bilgisi olabilirdi. Kendisi bu anı şöyle anlatıyor: “Kureyş beni yalanlayınca Mescid-i Haram'a gidip Hicr'de ayakta durdum. Bundan sonra Allah bana Beyt-i Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı da ne sordularsa bakarak haber vermeye başladım”. (4)
Mirac’da Hz Peygamberimiz (sav)’e üç ilahi ihsanda bulunulduğu hadisi şeriflerde ifade buyrulmuştur:
1- Beş vakit namaz,
Miraç olayının, Müslümanlar için en önemli sonuçlarından birisi hiç şüphe yok ki, İslâm dininin temel direği ve müminlere bir Miraç hediyesi olan namazdır. Hac suresi ayet 77’de Yüce Allah: “Ey inananlar! Rükû edin, secdeye varın, Rabbinize kulluk edin ve iyilik yapın ki, başarıya erişesiniz” buyurmaktadır. Namaz müminin miracı/yükselişi olmuştur. Nasıl ki, Sevgili Peygamberimiz (sav), Mirac'ta vasıtalardan arınmış olarak, Yüce Mevlâsı ile buluştu; müminler de namazda vasıtasız olarak, doğrudan doğruya Rabbinin huzuruna çıkar. Sadece O'na kulluk etme ve sadece O'ndan yardım isteme fırsatı bulur. Öyle ise, bir mümin günde beş vakit namazını dikkatle ve huşu içerisinde kılacak olursa, o namaz onun için bir mirac olur ve kul onunla Hakk'a yol bulur. Müminin yükselişi ve miracı olan namaz konusunda; müminlerin azami gayret göstermesi, akamete sebebiyet vermemeleri gerekir. Efendimiz (sav) ahrete irtihal ederken namaz konusunda ve insanların elleri altında çalışanların hakları konusunda uyarıda bulunmuştur.
-Namaz kılan, Allah’a ve Peygamber’e itaat etmiş olur,
-Namaz kılan, Allah’ı anmış, Allah’ı zikretmiş olur,
-Namaz kılan, Maddi ve manevi kirlerden temizlenmiş olur,
-Namaz kılan, vakitlerini düzene koyar,
-Namaz kılan, günahlardan ve kötülüklerden arınmış olur,
-Namaz kılan, kibir ve gururdan kurtulur,
-Namaz kılan, ilahi murakabe altında olduğunun farkında olur,
-Namaz kılan, cenneti, cemalullahı kazanmış olur,
-Namaz bütün zikirlerin toplamıdır,
-Namaz kılan dininin direğini dikmiş olur,
-Namaz nurdur,
-Namaz, hakkıyla ikame edildiğinde sahibini yükseltir,
-Namaz, Yüce yaratıcı ile günde beş kez görüşmedir ve Allaha bağlılığın ifadesidir.
2- Allah’a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesi,
Mirac'ın bir başka sonucu ise, Hz. Peygamberimiz (sav)'in ümmetinden, Allah'a şirk koşmayanların affedilebileceklerinin vadedilmiş olmasıdır. Nisa suresi ayet 48’de: “Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bunun dışında kalan (günahlar)ı ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur” buyurulmaktadır. Âdemoğlu bilerek ya da bilmeyerek günah işleyebilir. Günaha meyletme temayülü insanın fıtratında mevcuttur. İşlenen günahlardan dolayı pişmanlık duymak ve Allah'tan af dilemek, bir daha günah işlememeye azmetmek kaydıyla, Yüce Allah işlenen günahları affedebilir.
3- Bakara Suresinin son iki ayeti celilesi (Amenerresulü).
Bakara Suresinin son iki ayeti celilesi’nin anlamı: “Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü'minler de iman ettiler. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler. Rabbimiz! Affına sığındık, dönüş sanadır, dediler. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde yükümlü kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendisine, yaptığı kötülük de kendisinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbim, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (5)
MESCİDİ AKSA (KUDÜS)
Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’ü Şerif, Mescid-i Aksa, Siyonist kıskacında/işgalinde bulunmaktadır.
“Mescid-i Aksayı gördüm düşümde, bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum, sanki bir yer altı nehri kaynıyordu.” (M.Akif İnan)
İslam’da Kudüs’ün, Mescid-i Aksanın özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Cemaatleri, mezhepleri ve dünya görüşleri ne olursa olsun, Müslümanların bu hususta ittifak ve görüş birliği içerisinde olması gerekiyor. Efendimiz (sav): “(ibadet maksadıyla) sefer ancak üç mescide yapılır. Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim şu mescidim (Mescid-i Nebevi)’dir.” buyurmuştur. (6)
Bugün herkese meydan okuyarak, kimseden çekinmeyerek, düşmanlıklarını açık ve kararlılıkla ortaya koyan Siyonist/İsrail tehlikesi dünyanın başına bela olmaya devam etmektedir. Buna karşılık, büyük ve geniş coğrafyasına ve imkânlarına rağmen, İslam âlemi onlara karşı çıkamamıştır. Firavun’a seni firavunlaştıran (azdıran) neydi? Diye sorulmuş, o da, beni yaptığımdan alıkoyan birinin çıkmaması! Cevabını vermiştir. Umarım bu modern dünyanın Firavunlarına, yaptıkları zulüm ve haksızlıklarından dolayı, daha dirayetli dur diyebilen yiğitlerin çıkması yakin olur.
-Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir,
-Kudüs yeryüzünde ibadet için yapılan ikinci mescittir,
-Kudüs İsra ve Mirac şehridir,
-Kudüs kutsal şehirlerin üçüncüsüdür,
-Kudüs Peygamberlik ve bereket yurdudur,
-Kudüs Ribat ve mücahede yurdudur.
Kudüs, ikinci İslam halifesi Hz. Ömer (ra) döneminde fethedilmiş ve Kudüs baş Patriği Sophronius, şehrin anahtarlarını komutanlardan birine değil, bizzat halifenin kendisine teslim edeceğini söyleyince Hz. Ömer (ra) Medine’den Kudüs’e doğru duygu yüklü bir yolculuk gerçekleştirmiş ve şehrin anahtarlarını patrikten kendi eliyle teslim almıştır. Şehirde yaşayan Hıristiyanlarla, tarihe “Ömer Sözleşmesi” olarak geçecek bir antlaşma imzalamıştır. Onlara İslam’ın öngördüğü can, mal, inanç ve ibadet gibi haklarını koruyacağına dair teminat vermiştir. Bu önemli vesika Halid b. Velid, Amr b. As, Abdurrahman b. Avf ve Muaviye b. Ebu Sufyan gibi İslam komutanlarının şahitliğinde imzalanmıştır. (7)
Siyonistlerin Kudüs’ü Yahudileştirme çabaları Allah’ın izni ile sonuç vermeyecektir. Kıyamete dek mücadele ve mücahede devem edecektir. Efendimiz (sav): “Ümmetimden bir topluluk, galip oldukları halde kendilerine Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar düşmanlarını kahretmeye devam edeceklerdir ve başlarına gelen hastalıklar dışında hiçbir düşman onlara zarar veremeyecektir. Orada bulunanlar, Ya Resulellah Peki (o gün) bu kimseler nerede olacaklar? Diye sordular. Hz. Peygamber (sav) “Beytul-Makdis’te (Kudüs) ve onun çevresinde olacaklardır” buyurdu. (8)
Bu mübarek gecede yüce yaratıcıya yönelmeli, O'ndan af ve bağışlanma dilemeliyiz. Birbirimize sevgi ve saygı ile yaklaşmalı, düşmanca davranışlardan uzak durmalıyız. Sağlıkla kavuştuğumuz bu kutlu günleri değerlendirmeli ve Allah'ın Lütfettiği sayısız nimetlerine şükretmeliyiz.
Sevgili Peygamberimiz, Hz. Muhammed (sav)’in, bir gece madde dünyasından mana âlemine yükseltildiği, Hz. Âdem (as)’den Hz. Îsâ (as)’ya kadar geçmiş Peygamberlerle buluştuğu, bir kulun insanlık mertebesinde ulaşabileceği en yüksek makama ulaşıp Rabbine mülâki olduğu, nice esrara vâkıf kılındığı, böylece İSRÂ ve MİRAC mucizesinin yaşandığı mübarek ve mukaddes gece münasebetiyle kandilinizi tebrik ediyorum. Yüce Rabbimiz, İsrâ ve Miraç ile Sidre-i Müntehâ’nın da ötelerine yücelttiği Habîb-i Ekremi hürmetine Miraç Kandilini (27 Şubat Pazar gününü Pazartesine bağlayan gece) Ülkemiz, İslâm Âlemi ve bütün insanlık için hayır ve hidayete, rahmet ve berekete, barış ve saadete vesile kılsın. Âmin!
KAYNAKÇA
1-İsra Suresi Ayet 1
2-Necm suresi ayet 16
3-Necm Suresi Ayet 10-18
4-Buhari, Menakıp, 41; Müslim, İman, 75.
5-Bakara Süresi 284-286
6-Buhari
7-Tarihu’t-Taberi, Daru’l-mearif, Mısır, lll/609
8-Taberani