İKRA Derneği Esenyurt Temsilciliği olarak, her hafta Pazartesi günü gerçekleştirdiğimiz sohbetimizin bu haftaki (04.11.2019) konuğu Bekir YILDIRIM Hocamızdı.
Sohbetimizin konusu;
Ankebut Suresi 2,3,4 ve 5 numaralı Ayet-i Kerime’lerin tevsiriydi.
﴾2﴿ İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
﴾3﴿ Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.
﴾4﴿ Yoksa kötülük yapan o kişiler bizden kaçıp kurtulabileceklerini mi sandılar? Ne kadar yanlış düşünüyorlar!
﴾5﴿ Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse bilsin ki Allah’ın belirlediği sürenin sonu mutlaka gelecektir. O, her şeyi bilir, her şeyi işitir.
Putperestlerin, başta Bilâl-i Habeşî, Ammâr ve Yâsir gibi kimsesizler olmak üzere, Müslümanlara uyguladıkları baskı ve zulümlerin dayanılmaz noktalara ulaştığı Mekke döneminin sonlarında inen bu âyetler, gerçek Mümin ve Müslüman olmanın anlamını ve şartlarını ana çizgileriyle ortaya koyması bakımından büyük önem taşımaktadır. Buna göre insanların sorumluluklarını yerine getirmiş sayılmaları, dolayısıyla gerçek mânada Müslüman olmaları için yalnızca “inandık” diyerek sözlü bir iman ikrarında bulunmaları yeterli değildir. Asıl dindarlık, Allah’ın insanları inançları uğrunda bazı güçlüklerle imtihan ettiğinde ortaya çıkar.
İbn Atıyye’nin de ifade ettiği gibi, her ne kadar bu âyetlerin, belirtilen tarihsel bağlamla ilgili olarak indiği kabul edilirse de içerdiği anlam ve mesaj süreklidir, evrenseldir. Kapsamı da insanoğlunun karşılaşabileceği yoksulluk, hastalık, ölüm, savaş gibi bütün acı olayları, hatta yerine getirmek zorunda olduğu ödev ve sorumluluklara katlanmayı da içine alacak kadar geniştir.
3. âyette, geçmiş çağlardaki toplulukların da bu tür fitnelerle imtihan edildikleri, yani düşmanlarının baskı ve zulümlerine mâruz kaldıkları belirtilmek suretiyle bu âyetlerin evrenselliğine işaret edilmiştir. Buna göre iyilikle kötülük, iyilerle kötüler, müminlerle münkirler arasındaki çatışma, insanlık tarihinin sadece bir döneminde yaşanıp bitmiş bir olgu değildir.
Günümüz zamanı bâz aldığımızda maalesef ki Müslümanların sayısı çoğunlukta olmasına rağmen; inancını hayata tatbik etme, hayatına yayma noktasında bir hâyli eksik kalıyor. Bu dünyada insanlar bir şekilde gününü kurtarıyor fakat; ahiret kısmını, yani ebedi hayatı unutmuşa benziyor. İnsanları ve özellikle de Müslümanları inancından saptırma ve imtihanın ehemmiyetinden uzaklaştırma aracı olarak “Para” gerçeğini önümüze çıkardılar. Nerdeyse bütün kıstasları ve değer yargılarını para ile eşdeğer hale getirerek Müslümanları dürüstlükten ve doğruluktan uzaklaştırdılar.
Tarihten günümüze tek bir gerçek vardır ki, para başa beladır. Çünkü para arttıkça ihtiyaç artar. İhtiyaç arttıkça da huzur azalır. Para ve ihtiyacın doğru orantıda ve ihtiyaç ile huzurun ters orantıda olduğu bu dünyadan imansız gitmekten Allah’a sığınmamız lazım. Belli makâm ve mevki için dürüstlükten ödün verenler, bilmezler ki kendileri de makâm ve mevki gittikten sonra tarihin kara sayfalarında yer alabilecekler sadece. Oysa bâki olan ve ebediyyete yolculukta sımsıkı sarılacak ipin “İman” olduğunu ya unuttular ya da gâflete düştüler.
İnsanlar yalnızca hastalıklar, can ve mal kayıpları, baskı ve zulümler, savaşlar gibi sıkıntılarla imtihan edilmezler. Daha genel olarak yaşadığımız dünya, bir imtihan dünyasıdır. Önümüze çıkardığı iyilik ve kötülükleriyle hayatın kendisi bir imtihandır. İyilikleri seçenler Allah nezdinde imtihanı kazanmış olurlar, kötülükleri seçenler ise âyetteki ifadesiyle Allah’tan kaçıp kurtulabileceklerini düşünmemelidirler. Onlar böyle düşünüyor, böyle hükmediyorlarsa bu çok kötü, çok yanlış bir düşünce ve hükümdür. Aksine onlar Allah’tan kaçamayacaklar, O’nun huzurunda hesap verip hak ettikleri cezayı çekeceklerdir.
5. Ayet’te; “Allah’a kavuşmayı arzu eden”den maksat, dünyada O’nun iradesine uygun olarak yaşayıp O’nun hükümlerini yerine getirenler ve bunun karşılığının kendilerine verileceğini umanlar, dolayısıyla âhiret hayatına inananlardır. “Allah’ın verdiği sürenin sonu” ifadesiyle de ölüm veya ölüm sonrasında insanların yaptıklarının karşılığını bulacakları âhiretteki yargılanma zamanı kastedilmiştir.
Sohbetimizin sonunda “Sarı Öküzün Hikayesi” adlı makâle okundu ve sohbetimiz sona erdi. Sizleri sarı Öküzün Hikayesi ile başbaşa bırakırken; Sohbetimize iştirâk eden kıymetli Bekir Hocamız ve misafirlerimize, bu yazıyı okuyan ve okunması için aracı olanlara, İkra Derneğindeki en başta hocalarımız olmak üzere tüm gönül ehli, hizmet ehli dostlarımıza müteşekkiriz. Allah hepinizden razı olsun.
— İşte 'Sarı Öküz' hikayesi —
Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü hep öküzlerdeymiş.
Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz de kurtulun ve yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez ‘Uzun Kuyruk’ isimli öküzü istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk'u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış ama nâfile. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.
Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle gelmiş aslanlar. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine; "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli bir şekilde "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı..."
Sohbetlerimiz her hafta Pazartesi günü saat 21:00’de devam etmektedir. Sizi ve sevdiklerinizi bekleriz İnşaAllah.
Adres: Akçaburgaz Mah. 3050 Sk. N:8 D:15 Esenyurt
-İKRA Derneği Esenyurt Temsilciliği-