ÖNCE SEN DİYEBİLMENİN DİĞER ADI; VAKIFLAR « Yazarlarımızın Yazıları
ÖNCE SEN DİYEBİLMENİN DİĞER ADI; VAKIFLAR

ÖNCE SEN DİYEBİLMENİN DİĞER ADI; VAKIFLAR

07 Ocak 2020
852

Önce Sen Diyebilmenin Diğer Adı; Vakıflar

Üretim araçlarının mülkiyeti meselesi, insan soyunun en kadim tartışmalarından birini oluşturmuştur. Zerdüştle başlayan bu tartışma Platonla devam etmiştir.  Thomas More “Ütopya” adlı eserinde dilencilik, yoksulluk gibi olumsuz tutumların kaynağı olarak özel mülkiyeti görür. Campanella “Güneş Ülkesi” kitabında işi biraz daha ileri götürerek her türlü eşitsizliğin kaynağının özel mülkiyet olduğunu ifade eder. Prodhoun ise mülkiyeti hırsızlık olarak tanımlayacak kadar işi ileri götürür.

Bu tartışmalar ortaya iki ana paradigma çıkartmıştır: Sosyalizm/komünizm ile kapitalizm/liberalizm. Üretim araçlarının mülkiyetini burjuvadan alıp ploreteryaya (işçi sınıfına) veren komünizm ile hür teşebbüsü tanrılaştıran kapitalizm dünya milletlerini ya üreten insan iyidir önermesi ile zorunlu olarak köleleştirmiş ya da tüketen insan faydalıdır metaforu ile gönüllü köleliğe razı hale getirmiştir. Bilgi ağlarının kontrolü, reklamlar ve subliminal mesajlarla insanlar daha çok tüketime sevk edilmiştir. Bu hız ve haz odaklı üretim/tüketim çarkı modern insanın emeğe yabancılaşma ve yalnızlaşma gibi çok ciddi sorunlarla yüzleşmesine sebep olmuştur.

Okurlarımız vakıf ile ilgili bir yazının bu giriş cümlesini yadırgamış olabilirler. Meramımız “mülkiyet meselesi üzerinden zihinleri işgal edilmiş insanlarımızın yabancılaşma ve yalnızlaşma sorununu aşmak ya da bu tuzağa düşmemek için İslâm medeniyetinden bir çıkış yolu bulmaları mümkün müdür?” sorusuna cevap bulmaktır. Bu üretim/tüketim sarmalından insanları kurtaracak yolların en başında İslâm dini ve vakıf uygulamaları gelmektedir. Vakıf, malın mülkiyetini insana geçici süreliğine veren ve bu malı hak etmenin yolunu fakir fukaranın hakkını gözetmekte olduğunu bilme halidir. Bu durum kapitalist ve sosyalist anlayışı tersyüz edecek bir durumdur. Üreten kazancından pay ayıracak, tüketen gösterişten kaçınacak.

Vakıf, Allah rızasını umarak kişinin malını, mülkünü, emeğini, bilgisini sonsuza kadar bağışlamasıdır. İslam dininde zamanı, şekli, ritüeli belirli ibadetler, kulluğun gereği ve şükür eksenli icra edilirken; yeri zamanı belirli olmayan informel ibadetler de övülmekte ve karşılığı cennet olarak müjdelenmektedir. (Tevbe, 111) Bu bağlamda vakıf informal ibadetlerin zirvesidir.  

Müslümanlar kalplerini ve beyinlerini Kur’an ve sünnetle doyururken direk vakıf diye bir kavramla tanışmadılar. Ama beslendikleri infak merkezli sözcükler vakıf medeniyetini doğurmuştur. Kur’an’da bir çok yerde geçen “sadaka, in’am, ihsan, it’am, ödünç verme-karz-ı hasen, yararlı iş yapma, hayır işleme, maldan verme” gibi kavramlar Müslümanların gönüllü olarak vakıflar çatısı altında kümelenmelerini sağlamıştır.

Hz. Muhammed ve Sahabe Uygulamalarında Vakıf İzleri:

  • Peygamberimiz cahiliye dönemi ile ilgili hatıralarında bir sosyal yardımlaşma ve arabuluculuk kurumu gibi iş gören Hilfu’l-Fudul’dan müşteki olmamıştır.
  • İlk dönem sahabe uygulamaları ve Resulullah örnekliğinde vakıf medeniyetinin uçları filizlenmeye başlamıştır.
  • Medine’de Müslümanların uhuvvet anlayışı ile birbirlerine emanet edilmeleri vakıf anlayışının en genel uygulaması gibi durmaktadır.
  • Medine’ye gelen evsiz, yetim ve öğrenmeye istekli kimseleri barındırmak ve eğitmek amacıyla oluşturulmuş “Ashab-ı Suffa” ise ilk kurumsal vakıf yapısı olarak kayıtlara geçebilir.
  • Peygamberimizin kişiyi öldüğünde üç şey onu takip eder cümlesinde zikrettiği sadakayı cariye-sürekli sadaka Müslümanları infak, ihsan konusunda teşvik etmiştir.
  • “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz” ayeti müslüman zihninde inkişafa yol açmış, Hz. Ömer ve Hz. Talha en güzel hurma bahçelerini, Hz. Osman da su kuyusunu bu ayetin muhatabı olmak için vakfetmişlerdir.

Kur’an’da ve Sünnet’te Vakfa Giden Yol

  • Allah, kullarından kazançlarının belirli bir bölümünü kendi yolunda harcamalarını istemektedir. (Bakara, 3)
  • İyilik şekilsellikten kurtularak, inançla harmanlandığında Allah katında geçerli bir akçedir. (Bakara,177)
  • Müslüman kazancından bir kısmını fakir, yetim, yolda kalmış, dilenci ve köleler gibi dezavantajlı grupların yanı sıra akraba, yolcu ve ebeveyn gibi kimselerin de payını ayırmak zorundadır. (Bakara,177,215, Zariyat, 19)
  • İyilikte ve fenalıktan kaçınmada örgütlü yapılar kurmak, dernek-vakıf çatısı altında faaliyetler yapmak Allah azze ve celle tarafından emredilmiştir. Kötülük ve ahlaksızlık odaklı yapılaşmaları ise yasaklamıştır.  (Maide, 2)
  • Müslüman, kardeşini nefsine tercih ederse erdemli biri olacağını bilir. (İnsan,8-9)
  • Komşusu açken tok yatılamayacağını öğrenmiştir.
  • Müslüman cömertliğin Allah’a yakınlık, azaptan uzaklaşma için bir sebep olduğunu bilir. (Tirmizi, Birr, 40)
  • Bir hurmanın yarısı ile bile iyilik yapılabilir. İyilikte sayı, kemiyet önemli değildir. Burada asıl olan sahih niyettir. (Müslim, Zekat,68)
  • İyilik sadece para pul ile olmaz.  Güzel söz, fikir ve düşünce bile sadaka sayılır. (Müslim, Zekat,68)

Allah bu hayatı ve ölümü insanların hangisinin daha iyi iş yaptığını sınamak için yaratmıştır. (Mülk, 2) İnsanın yaratılış gayesinde iyilik merkezli bir hayatı inşa etmek vardır. Bunu inşâ etmenin yollarından biri de vakıflar aracılığıyla topluma hizmet etmektir. Dünya da hüküm süren bu iki ekonomi/ yönetim anlayışının insanı getirip bıraktığı yer yalnızlık, anlam kaybı ve bilinç yaralanmasıdır. Modern insan kökeniyle ve geçmişiyle sorunlu insandır. Dünyevi olana ilgisi çok fazladır.  İşte bu çıkmaz sokak karşısında İslâm dini müslümanın eşya ile olan hukukunu şu şekilde tesis etmiştir:

  • Allah’dan başka her şey geçicidir. Baki olan O’dur. Mal, mülk ve onu kazandığını zanneden insan da geçidir. (Rahman,26)
  • Müslümanın eşya ile olan ilişkisi muvakkat ve mukayyed bir ilişkidir.
  • Kazancından zekat, öşür, fidye, fitre vb. vermek bir tercih değil, zorunluluktur. Gizlilik esastır. Sağ elin verdiğini sol el bilmemelidir.
  • Yaptığı iyilik en küçük bir beklenti, reklam veya riya içermemelidir. (Maun, 4)
  • Kişi sevdiği şeylerden infak edecektir.(Al-i İmran,92)
  • Yaptığı iyilik karşısında minnet ve teşekkür beklemeyecektir. (İnsan,8-9)

Vakıf, medeniyetin zirve halidir. Bu yapılar modern dünyanın zihinlerimizde ve toplumsal yapıda açtığı derin yaraları sarabilecek en önemli enstrümanlardan biridir. Direnişin diğer adıdır. Bu çağ bir veba gibi insanlarını yalnızlaştırırken bu yapılar bir deniz feneri olur, toplumun en dipte kalmış kesimlerine can suyu vererek ayakta tutar. Öyle ki bu yardımseverlik duygusu bu milletin ana hasletlerinden biri olmuştur. Vakıf ben değil, o diyebilmektir. Şehrin kakofonisi içerisinde bunalmış insana uzanmış bir eldir. Bu dünya ve içerisindeki varlıklar Allah’ın ayeti olmaları hasebiyle saygıdeğerdir. Vakıflar, varlığa hak ettiği değeri iade etmeye çalışan hesapsız adamların bulunduğu yerdir.

Vakıf alanında yapılan çalışmalar o kadar farklı ve ilginçtir. İlginç Vakıf İsimleri:

Leylek Vakfı, Duvar Ve Sokak Temizliği Vakfı, Meyve Ağaçları Diken Vakıf, At Vakfı, Herkese Meyve Vakfı, Borcundan Dolayı Hapse Düşenlere Yardım Vakfı, Nefes Vakfı, Helva Dağıtma Vakfı,  Papuç Parası,  Sıcak Günlerde Soğuk Şerbet Dağıtma Vakfı, Sokaklarda İnsanı Rahatsız Eden Şeylerin Üzerini Örtme Vakfı, Yabani Hayvanlara Yem Dağıtan Vakıf, Sokak Kedi Ve Köpeklerini Koruma Vakfı vb.

Bütün bunlar hayatı kolaylaştırmanın, toplumun her kesimine, hatta muhatap olduğumuz varlıkların hepsine iyi davranmanın, yardımcı olmanın açılımı ve ifadesidir. Bir anlamda insanın, insanla ve eşyayla olan ilişkisinde, yukarıda zikrettiğimiz ayet ve hadislerdeki esasların pratiğe aktarılmasıdır. İşte vakıflar, bu işin adı ve vasıtalarıdır.