YÂ ŞEHR-İ RAMAZAN! SENİ EVLERİMİZDE AĞIRLAYACAĞIZ « Yazarlarımızın Yazıları
YÂ ŞEHR-İ RAMAZAN! SENİ EVLERİMİZDE AĞIRLAYACAĞIZ

YÂ ŞEHR-İ RAMAZAN! SENİ EVLERİMİZDE AĞIRLAYACAĞIZ

22 Nisan 2020
1173

YÂ ŞEHR-İ RAMAZAN! SENİ EVLERİMİZDE AĞIRLAYACAĞIZ

Her yıl, kimimiz köyümüzün camisinde, kimimiz şehirlerimizin camii kebirinde, kimimiz Mescid-i Haram’da, Mescid-i Nebevi’de ya da mahzun Mescid-i Aksa’da karşılamıştık onbir ayın sultanını ve sorumluluklarımızı yerine getirmiş ve uğurlamıştık. Biz kendisinden memnunduk, acaba o memnun muydu bizden?... Bu yıl, önceki yıllar gibi olmayacak, zarurete binaen, Kur'an ayı Ramazan-ı Şerifi evlerimizde ağırlayacağız, inşaallal bir ay misafir edip evlerimizden uğurlayacağız, temennim bizden razı ve hoşnut olarak uğurlamamızdır...

Bu yıl önceki yıllarda olduğu gibi camiye, cemaate, cumaya, teravihe, mukabeleye, iftarlara, davetlere, ziyaretlere, vaaz/seminer/konferanslara gidemeyeceğiz ancak; ilk mabedimiz/medresemiz/okulumuz evlerimiz olduğu gibi, ilk öğretmenlerimiz/hocalarımız/mürebbilerimiz de ebeveynlerimiz değil miydi? O halde bu karantina döneminde, Ramazan-ı Şerifte, evlerimizin yeniden mabedimiz, okulumuz, medresemiz olması bağlamında azami gayret göstereceğiz... Bu Ramazan öyle bir ibadet ve kulluk ayı olsun ki, hep birlikte, onun manevi lezzetini daima hatırlarda tutalım/unutmayalım...

Yeryüzünde her şeyin bir yaratılış gayesi(1) olduğu gibi eşref-i mahlukat olarak yaratılan insanın(2) da bir yaratılış gayesi vardır. Bu gaye de dünya ve ahiret hayatında başarılı/kazanımlı olabilmek için, iman/inanç, hak, adalet ve ahlak üzere hayatı idame ettirmektir. Kulluğumuz/ibadetlerimiz, bu gayenin gerçekleşmesi ve iradelerimizi, bu uğurda eğitmek için vardır. Günde ikame edilen beş vakit namazdan nafile olan teheccüde kadar; en küçük bir sadakadan zekât ibadetine kadar her şey, bir taraftan toplum düzeninin oluşmasına katkıda bulunurken diğer taraftan da ferdin iradesini eğitime tabi tutar. İbadetle/kullukla eğitilmeyen iradeler önce heva’nın/nefsin, arzu ve isteklerin, şeytanın, sonra da başka insanların esiri/oyuncağı olmaya mahkûm olur.

Bu yıl evlerimizde ağırlayacağımız ve manevi güzelliklerle dolu olan Ramazan ayı, mü'minler için bir Rahmet ve Mağfiret (bağışlanma/arınma) mevsimidir. Bu kıymetli zaman dilimini ibadet ve iyiliklerle değerlendiren mü'min, ebedi mutluluğun kapısını aralar. Allah'ın lütuf ve inayetiyle, cehennemden kurtuluş beratını alarak zaman ve mekân cennetine doğru yol alır. Rahmet Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.”(3) Bu hadisi şerif gösteriyor ki; ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mü'mine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hale gelmiş/getirilmiş olur.

Mü'min, niyetli/ihlâslı/samimi bir ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada özellikle niyete atıfta bulunarak, oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kast ediyoruz. Hz. Peygamberimiz (sav) “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır.” (4) buyurmaktadır. O halde amel edenin gerçek değeri amel edenin niyetinde gizlidir. Ayrıca Peygamberimiz (sav), “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.” (5) buyurmaktadır.

Ramazan-ı şerifte niyetlerimizi sağlam tutmalıyız ki, adetlerimiz ibadete dönüşsün. Birbirimizi ziyaret edemeyeceğiz ancak; akrabamızı, arkadaşımızı, komşumuzu telefonla arayak hal-hatir sorup, varsa ihtiyaçları gücümüz nispetinde gidermeye çalışaçağız. Ziyafetlerimiz olmayacak, birbirimize sofralar kuramayacağız ancak; ziyafetlere/sofralara harcamamız gereken meblağı ihtiyaç sahipleri için ziyafet niyetiyle elimizden çıkaracağız. Dolayısıyla, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için okumalı, Allah için namaz kılmalı, Allah için oruç tutmalıyız. Kısaca her şeyde Allah rızası gözetilmelidir.

Özellikle evlerimizde misafir edeceğimiz bu Ramazan-ı Şerif bizim için, kaybolan değerlerimizi yeniden kazanma, her yıl aşınan değerlerimizi onarma ve gönül estetiğini yakalama bağlamında bir fırsat vermiş olacaktır ve bu fırsatı en iyi bir şekilde değerlendirmenin gayretini göstermemiz gerekmektedir. Ramazan ayında oruç ibadeti, iradeleri sabırla eğitir, farkındalık bilinci kazandırır. Ramazanda iftar cömertliği, ikramı ve paylaşmayı öğretir.  

Ramazan bir mekteptir, bir okuldur... Bu okulun müfredatı/programı, bizzat Allah tarafından tanzim edilmiştir. Sahurla başlayıp iftarla son bulan bu programa, mü'minleri rahata kavuşturan, evlerimizde ailecek cemaatle eda edeceğimiz teravih, gündüzün sıyamına/orucuna gecenin kıyamı/namazı Hz. Peygamber (sav) tarafından eklenmiştir. Sahur da Hz. Peygamber (sav) buyruğuyla bu programın bir parçası olmuştur. Sahur, sadece ertesi gün açlığa daha iyi dayanmak için tavsiye edilmemiştir. Müminler, duaların reddedilmediği seher vaktinde uyanık kalarak bu eğitime, arınmaya, kulluğa hız kazandırırlar.

Ramazan okulunun gayesi, orucun farziyeti ile ilgili ayetin devamında geçen "leallekum tettekûn" ifadesinde gizlidir. Bu ifade, "korunmanız için" diye tercüme edildiği gibi "arınmanız için" diye de tercüme edilmektedir. Özellikle çağımızda yazılı ve görsel medyaya, içinde yaşadığımız topluma ve dünyamızda yaşanan olaylara baktığımızda, insanlığın gerçekten çok kirlendiğini ve arınmaya, maddi ve manevi temizlenmeye çok ihtiyacının olduğunu üzülerek görmekteyiz. Halihazırda ülkemizin ve bütün dünyanın yaşadığı bu corona salgının insanlığa musallat olmasında insanın suçu, mücrimliği yok mu dersiniz? Dünyanın neyini ifsat etmedi ki insanoğlu? Suyundan toprağına, havasından denizine, tohumundan insan zihniyetine... değiştirmediğimiz/dönüştürmediğimiz ne kaldı ki? Müslümanından Hıristiyanına, Ateistinden Yahudisine... Yeryüzünü imar etmemiz gerekirken ifsat ettik, insanı yaşatmamız gerekirken öldürdük, 'ben' dedik 'biz' diyemedik. Hep ben'i ön plana çıkardık, meşru yolları terkettik, gayr-ı meşru yollara tevessül ettik... Helâle, harama riayet etmedik...

Bugün yeryüzünde var olan zulüm, ifsat, isyan geçmiş ümmetlerin helâkına sebep olmuş olaylardır... İsabet eden iyilikler Allah’tandır, musibetler ise ellerimizle ortaya koyduğumuz şirretliklerin/mücrimliklerin karşılığıdır. Özellikle biz müslümanlar; kulluğumuzda, ticaretimizde, idaremizde, siyasetimizde, komşuluğumuzda, akrabalığımızda, arkadaşlığımızda, ortaklığımızda, helal ve harama dikkat etme hususunda, pis ve temiz ayırımında örnek olamadık, model olamadık. Al-i Şan Efendimizin ismi zikredildiğine hepimiz "Allahumme Salli Ala Muhammed ve Ala Ali Muhammed" dedik (demeliyiz de) ancak O'nun yolundan yürümedik, O'nu örnek almadık. Bugün insanlık, bu noktada gerçekten çok kötü bir imtihan veriyor. Kimisi tokluktan/çok yemek yemekten hasta oluyor, kimisi de açlıktan ölüyor. Onun için Ramazanı bir fırsat bilelim, onun dolu dolu olarak gelişini fırsat bilelim; onu bir rahmet, bir mağfiret, bir arınma, bir tezkiye, bir takva ayı olarak fehmetmeye, anlamaya, yaşamaya azami gayret gösterelim. Evlerimizden Ramazan-ı Şerif giderken de yine dolu olarak gitmelidir. Ramazan kelime anlamıyla "kavurucu ateş" demektir. Dolayısıyla Ramazan, kötülükleri yakıp götürmelidir ki, insanlık ondan istifade edebilsin.  

Ramazan okulunun programı otuz günlük bir programdır. Günlük program, sahurla başlar. Mümin, sahura kalkarak programa kaydını yaptırmış olur. Sahur, Kur'an-ı Kerim'de yoktur. Kur'an-ı Kerim'de imsak vardır. Programın ana maddeleri bizzat Allah tarafından belirlenmiştir. Programın müfredatı/birtakım yönetmelikleri, bir takım teferruatı ise Hz. Peygamber (sav) tarafından belirlenmiştir. Sahur, bizzat Hz. Peygamber (sav) tarafından programa dâhil edilmiştir. Gecenin belli bir vaktinde bütün mü'minlerin sahura kalkıp, Allah rızası için oruca niyet etmeleri gerçekten müthiş bir hadisedir. Sahur, açlığa hiç dayanamayan insanlar için önemlidir. Bunun gibi birçok önem sayılabilir. Ama en önemlisi bir ibadete uyanık başlamaktır. Bütün insanlığın gaflet uykusuna daldığı bir sırada, uykuyu bölüp kalkmak, aileye o ilahi rahmeti getirmek, aile efradını sofranın etrafında bir araya getirip seher vaktine bir manevi haz, bir neşe katmak gerçekten çok önemlidir. Seher vaktinin, ayrıca Allah katında ayrı bir yeri, ayrı bir değeri vardır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (sav) sahuru, bereket kavramıyla birlikte zikrederek, "Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır" (6) buyurmuştur.

 Ramazan okulunun programında imsak vardır. İmsak, kelime anlamı itibariyle "tutmak" demektir. Hz. Peygamber (sav) bir hadislerinde, “Yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmayan bir kimsenin, yemeği ve içmeyi bırakmasına, aç kalmasına, Allah'ın ihtiyacı yoktur!”(7) buyurmuştur. Oruç, sadece karnı aç bırakmaktan ibaret değildir. İmsak’tan itibaren insan, bütün organlarını tutabiliyorsa, her türlü kötülükten ve günahtan uzak kalabiliyorsa, uzak durabiliyorsa gerçek imsak, gerçek oruç budur. Hatta birisi gelir kendisine sataşırsa, Peygamberimiz (sav): "…Ben oruçluyum desin”(8) buyurmaktadır. Bazı İslâm bilginleri orucu üçe ayırmıştır. Avam orucu, havas orucu, havassu'l-havas orucu. İmam Gazali meşhur eseri İhya'da orucun üç mertebesinden bahsederken, vücutta iştah ve şehvetin tatmin yeri ve aracı olan iki azayı yani midesini ve üreme organını, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etmekten ibaret olan orucu, “sıradan insanların orucu” (avam orucu) olarak görür. Gözü, kulağı ve diğer azaları günahtan korumayı sağlayan orucu “özel kişilerin orucu” (havas orucu) olarak görür ve tüm bunlara riayet ettikten başka, kalbini düşük amellerden, dünya düşüncelerinden kısaca masivadan arıtarak bütün varlığıyla Allah'a bağlanmayı ise “daha özel kişilerin orucu” (ehessu'l-havas orucu) diye tanımlar.  Oruç tutuyor ama sövüyor, sayıyor, küfrediyor, ağzından çıkanı kulağı duymuyor, kalp kırıyor, zulmediyor, bağırıyor, çağırıyor, hakaret ediyor, alay ediyor, yalan söylüyor... Bunlar, oruç ibadetinin hikmetine aykırı olan şeylerdir. Bazı insanlar, Ramazan ayında işlemedikleri kötülükleri Ramazan'ın dışındaki aylarda işlemekte herhangi bir beis görmeyebiliyor. Bu, çok yanlıştır. Ramazan, on bir aydaki gündelik iş yorgunluğunu biraz kenara bırakarak, manevi duyguları daha iyi yaşayıp tadabilmemiz için vardır.

Ramazan okulunun programında Kur'an okumak vardır. Mukabeleler vardır.  Hz. Ali (r.a)'nin,  "Düşünmeksizin Kur'an okumanın hayrı yoktur" sözünü göz önünde bulundurarak, anlamını düşünerek, içten gelen bir duygu ile gözlerden yaşlar akıtarak, tane tane okumak ve mucibince de amel etmek gerekir. Metin olarak okunmalı ancak, muhakkak anlamı, tefsiri, mesajı alınmalıdır Kerim kitabımız Kur'an’ın. Nitekim Yüce Allah: “Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?”(9) buyurmaktadır.

Ramazan okulunun programında iftar vardır. İftar, Hz. Peygamber (sav)'in duaların kabul edileceği vakit olarak ifade ettiği, bütün aile fertlerinin, manevi açıdan dolu dolu geçen bir günün sonunda bir sofra etrafında bir araya gelmesi, manevi değerinin ölçülemez olduğu çok değerli bir vakittir. Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde: "Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar vaktindeki sevinci, diğeri de Rabbi ile bulaşacağı zamanda duyacağı sevinçtir."(10) buyurmuştur. İftar vakti işte böyle sevinçli bir andır.

Ramazan okulunun programında teravih vardır. Teravih, programın içerisine bizzat Hz. Peygamber (sav)'in koyduğu, şekillenmesinde Hz. Ömer (r.a)'in rolünün olduğu güzel bir ibadettir.

Ramazan okulunun programında zekât vardır. Ramazan, aynı zamanda zekâtın mali yılıdır. Müslümanlar,  zekâtlarını Ramazan ayında vermeyi gelenek haline getirmişlerdir. Zekât, zenginin malındaki fakirin hakkıdır ve sosyal bir tesanüttür.

Ramazan okulunun programında sadaka-i fıtr vardır. Fakirlere, kimsesizlere, yetimlere, dullara, düşkünlere yardım vardır. Ramazan okulunun programı çok zengindir. Programda namaz vardır, kıyam vardır, kıraat vardır, teheccüd vardır, nafile ibadetler vardır, infak vardır, teravih vardır, kadir gecesi vardır, Kur'an vardır, mukabele vardır, ilim vardır, irfan vardır, itikâf vardır (evlerimiz mabedlerimiz olduğuna göre ramazanın son on gününde itikâfa inşaallah girelim) , ibadet vardır, iyilik vardır, güzellik vardır, tevbe/istiğfar vardır, terbiye vardır, arınma vardır, korunma vardır, orucun neşesi bayram vardır. Ancak görünen o ki, bayramda camilerde olamayacağız fakat bayram günlerini, gecelerini ibadetle geçirmeye gayret göstereceğiz ve birbirimizle telefonlarla bayramlaşacağız inşaallah...

Yukarıda zikrettiğimiz veçhile, Ramazan okulunun programı, bizzat Allah tarafından tanzim edilmiştir. Sahurla başlayıp iftarla son bulan bu programa, mü'minleri rahata kavuşturan teravih, gündüzün sıyamına gecenin kıyamı Hz. Peygamber (sav) tarafından eklenmiştir. Sahur da Peygamber (sav) buyruğuyla bu programın bir parçası olmuştur. Sahur, sadece ertesi gün açlığa daha iyi dayanmak için tavsiye edilmemiştir. Müminler, duaların reddedilmediği seher vaktinde uyanık kalarak bu eğitime hız kazandırırlar.

Üstelik bu okulda, hiçbir mektepte, medresede ve üniversitede olmayan bir eğitim vardır. Şer’î mazereti olmayan her insanı kendine öğrenci olarak kabul etmiştir. İslâm’daki birçok ibadetlerde olduğu gibi Ramazan okulunda tutulan oruçlar, irade hürriyetini temin etmeye yöneliktir. Çünkü irade hürriyeti manevi vasıflarla kaimdir. Vahiy ve Kur'an ayı olan Ramazan boyunca tutulan oruçlar, insan iradesini, heva ve heveslerin, istek ve arzuların esaretinden kendini kurtarma çabasıdır. İnsan bu okulda, Allah’ın çağrısına cevap vermeye hazır olabilmek için kendine hâkim olmayı öğrenir.

Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Yeme-içme, öfke ve şehvet güdümüzü denetim altına almamızı sağlıyor. Eğer insanın aklı, öfke ve şehvet güdülerine egemen olursa, o kimseden erdemli davranışlar; eğer öfke ve şehvet güdüleri akla egemen olursa, o kimseden sevimsiz/çirkin davranışlar meydana gelir. İşte bütün bu noktalarda da oruç insanı eğitiyor, cemiyet için faydalı ve kendisinden korkulmayan, emin bir insan karşımıza çıkıyor. Büyük İslâm düşünürü İmam-ı Rabbani'nin şu sözü buna işaret etmektedir: ''Bir kimsenin ramazan ayı düzgün geçerse, senenin diğer kalan ayları da düzgün geçer.” Demek ki mü'min kul oruç tutar, oruç da mü'min kulu tutar. İnsanın nefsini ıslah etmekle onun ruhunu incelterek, iyiliklerin ve güzelliklerin paylaşılmasına motive eder. Örneğin, yoksul ve kimsesizlere yemek yedirmek, onları giydirmek, felakete uğramış olan kimselerin biraz olsun acılarını dindirmek, sıkıntılarını hafifletmek için maddi-manevi yardımlarıyla katkıda bulunmak, herhangi bir yerde toplumun menfaatine yapılacak yararlı bir iş varsa, hemen oraya koşmak gibi. Bütün bu güzellikler, orucun gönüllerde estirdiği değişim rüzgârlarının bir sonucudur.

Oruç, namaz gibi bedenî bir ibadettir. Oruç bir ay müddetle bütün iç organlarımızı özellikle midemizi ve karaciğerimizi dinlendirir. Bedenin hareketini düzenler. Bedene güzellik ve zindelik verir. İnsanlarda ulvî duygular uyandırır. Allah’a bağlılığı artırır. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav)’in: ''Oruç tutun, sıhhat bulun” (11) buyurmalarının temel esprisi budur.

Oruç, duygu eğitiminin önemli boyutları olan, sevgi, estetik, iyi ahlâk ve şefkat duygularını geliştirir. İnsanlar arasında sosyal bağların güçlenmesine vesile olur.

Oruç, insanlarda bencilliği giderir; paylaşmanın bir erdem olduğunu hatırlatır. İnsanı sosyalleştirir; insana, yoksulları koruyacak bir sorumluluk duygusu ve alışkanlığı kazandırır.

Oruç, mülkün ve her şeyin temeli olan adaletten uzaklaşmamak gerektiği eğitimini verir. Sahip olduğumuz nimetlerin değerini anlamamıza yardımcı olur.

Oruç, açlık ve susuzluğun ne anlama geldiğini bizzat yaşayarak, başımıza gelebilecek savaş hâli, yoksulluk, deprem ve halihazırda yaşadığımız corona salgını gibi nice mahrumiyetler karşısında nasıl sabır gösterilerek direnilebileceğini öğretir. Bu açıdan oruç, en güzel bir eğiticidir.

 

Oruçlu insan; yalan, gıybet, iftira, hile, aldatma, her türlü kötü söz ve davranışlardan uzak, bütün sosyal ilişkilerinde, söz ve sözleşmelerinde, iş ve işlemlerinde dürüst ve dosdoğru olmalıdır.

Sağlıklı bir topluma ulaşmanın yegane yolunun, her yönüyle eğitilmiş olgun bireylerle sağlanacağı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de fertlere, manevi arınmayı gerçekleştirmelerini pek çok ayetiyle emretmiş ve huzurlu bir toplum oluşturmanın yolunun bu olduğunu ısrarla vurgulamıştır: ''Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.'' (12)

 

Müminlere bir ikram olarak sunulan Ramazan ayı; ibadet, tevbe, dua, zikir, arınma, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayıdır. Ramazanda orucu bozacak maddi şeylerden kaçınmak ne kadar önemli ise, onun manasını bozan, sevabını götüren İslâm ahlakına/adabına aykırı davranışlardan sakınmak da önemlidir. Öyleyse, her türlü hayrı, rahmeti, bereketi ve daha nice güzellikleri bünyesinde barındıran Ramazan ayını gereği gibi değerlendirelim. Oruçlarımızı Allah’ın emrine uygun olarak her türlü haram ve kötü davranışlardan sakınarak, bütün uzuvlarımızla tutalım. Tuttuğumuz oruca zarar verici her türlü olumsuz söz, fiil ve davranışlardan uzak duralım. Bu ayı fırsat bilip kendimizi gelecek yıllara ve âhiret hayatına manen hazırlayalım. Belki bir sene sonraki Ramazan ayına yetişemeyebiliriz. Bunun idraki içinde olalım.

Aziz Peygamberimiz (sav)’in bir hutbesi ile yazımızı nihayete erdirelim: Ramazan’ın fazileti ile ilgili olarak, Selmân-ı Fârisî (r.a)’ın şöyle dediği nakledilmektedir: Resûlullah (sav) bize Şaban ayının son günü bir hutbe irat etti ve şöyle buyurdu:

“Ey Müslümanlar!

Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır. Bu ay, Allah Teâlâ’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nafile olarak meşru kıldığı (mübarek) bir aydır. Bu ayda kim bir hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır. Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır. Bu ay, mü'minin rızkının arttığı bir aydır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslüman’ın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır. Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değildir… dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav); Allah Teâlâ bu sevabı bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir. buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti: “Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennemden âzât eder. Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnut edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnut edecek iki işiniz; “lâ ilâhe illellah” diyerek Allah’ın birliğine şehâdet etmeniz ve bağışlanma/mağfiret dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip, cehennemden kurtulmayı dilemenizdir. Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir. (13)

Ramazanı Şerifinizi tebrik eder, feyz ve bereketinden istifade etmenizi, hastanelerde/yoğun bakımda yatan hastaların şifayab olmasını ve bu salgından kurtulmamızı Yüce Allah'tan niyaz ederim.

 

KAYNAKÇA

1- Zariyat Suresi, Ayet 56

2- Tin Suresi, Ayet 4

3- Buhari, Savm, 5, II,227

4- Müslim, İmare 155, II,1516

5- Kenzu’l- Ummal, Beyrut 1985, III, 419-425

6- Buharî, Savm, 20

7- Buhari, Savm, 8; Tirmizi, Savm, 16

8- Buharî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163

9- Muhammed Suresi, Ayet 24

10- Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163

11- Ebu Nuaym, Kitabu’t Tıb

12- Şems Suresi, Ayet 9-10

13- İbn Huzeyme, Sahih, III., 191-192 (Thk. M. M. A’zamîa), Beyrut, 1975

* Yazının kaleme alınmasında DİB Aylık Dergisi 2005 Ekim sayısından istifade edilmiştir.

 

Abdulgafur LEVENT