KULLUK BİLİNCİ: 3 S « Haberler Bağcılar
KULLUK BİLİNCİ: 3 S

KULLUK BİLİNCİ: 3 S

Yazar: İkra Admin
16 Ocak 2020
1241

KULLUK BİLİNCİ: 3 S

Sonsuzluk, Sorumluluk, Sadelik

Yine bir Salı günü...

İKRA Derneği Bağcılar Temsilciliğinde, birbirinden değerli hocalarımızı ağırlamaya devam ediyoruz.  14 Ocak Salı akşamında da, değerli hocamız Sayın Ramazan Kayan bey bizlerle beraber oldu. Hocamız "KULLUK BİLİNCİ" başlıklı dersinde bizlere dünya imtihanını kazanabilmek için -kendine has üslubuyla- "3 S" formülünü hatırlattı ve özetle şunları söyledi:

Birinci "S" harfimiz: SONSUZLUK...

Şu sonlu dünya hayatı imtihanını kazanabilmenin yolu evlilik, ticaret, eğitim başta olmak üzere tüm alanlar ve anlarda sonsuzluğu öncelemektir. Ümmet coğrafyası, sonsuz ahiret hayatını merkeze almayı bırakıp geçici dünya hayatını öncelediği için, maalesef şu an bu üzücü durumda. Maalesef mutluluğu geçici dünya hayatında aradığımız için mutlu olamıyoruz. Gerçek eşler ve dostlar, birbirlerini cennete hazırlayanlardır. Bizim özümüze dönmemiz için dünyevileşme hastalığını bırakıp, sonsuz ahiret hayatını merkeze almamız gerekiyor.

Filistin’de 17 yaşındaki kız, Raid, okuldan evine dönerken Yahudilerce şehit ediliyor. Bu haberi sosyal medyada gören bir Filistinli delikanlı, Danya, da paylaşım yapıyor ve onun ötesinde o kızcağızı şehit eden askeri bıçakla yaralıyor ama o da diğer Yahudi askerlerince şehit ediliyor.

Şehit Danya’nın cenaze merasimine Şehit Raid’in babası da katılıyor. Şehit Danya’nın babası, Şehit Raid’in babasına sarılıyor ve sonra kızın babasından “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile şehit kızın Raid’i, şehit oğlum Danya’ya istiyorum” diyor. Şehit Raid’in babası da “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile Şehit kızım Raid’i, şehit Danya’ya veriyorum. Nikahları Cennet-i Âlâ’da olsun, diyor. İşte, sonsuzluk bu, işte ahiret hayatı…!

İkinci "S" harfimiz: SORUMLULUK...

Sorumluluk bilinci ve takva ruhu ile hareket etmeliyiz. Biz meçhul değiliz, mesulüz. Kendimiz için değil, başkaları için yaşayabilmeliyiz. Sorumluluk sahaya inmeyi, sefere çıkmayı gerektirir. Bizim okullardaki sınavlar dışında, bir de insanlık sınavımız var. Bu kadar insanın öldürüldüğü bir dünyada, insanlığın ölmemesi için üzerimize düşen görevler var. "Allah'ın rızasını nasıl kazanırız?" , "Mazlumların duasını nasıl alırız?" diyerek kendimize sorular sormalıyız. Sohbetin bu bölümünde, Suriye'deki son durumdan da bahseden hocamız, Suriyeli Dr. Hüsam Adnan'ın duygusal mektubunu bizlerle paylaştı. (Bu mektubun kısa özetini en altta bulabilirsiniz.) Değerli hocamız, sorumluluk konusunda Aliya İzzetbegoviç'in ne kadar hassas bir lider olduğunu da bizlere hatırlattı.

Üçüncü "S" harfimiz: SADELİK...

Tüketim çılgınlığı evimizi, sokağımızı, zihnimizi maalesef çepeçevre kuşattı. İsraf ve lükslerimiz çoğaldı. Bu noktada Efendimiz (s.a.s.)'in sadeliğini yakalarsak, o zaman yıldız Müslümanlar ortaya çıkacak. Yeryüzünün en sade evi neresidir diye sorsak aklımıza hemen Kabe-i Muazzama gelir. Allah'ın evi bu kadar sadeyken, bizim evlerimizin bu kadar lüks içerisinde olmasını nasıl izah edebiliriz!? Dört tarafı sade duvar olan, Allah'ın evi Kabe'nin çevresi, büyük otellerle çevrilmiş. Bu Ümmet özgürleşmek istiyorsa, Kabe'nin sadeliğini örnek almalı. Güvenlik, kurtuluş ve direniş için sadelik şart. Kabe'nin etrafında dönüyoruz ama maalesef dünya meşguliyeti başımızı döndürüyor. Bizler gösterişle toprağın üstünü zenginleştirmeye çalışıyoruz. Bize düşen sadelikle toprağın altındaki akıbetimize yatırım yapmak.

Hz. Aişe validemiz, Efendimiz(s.a.s)'e "Cennette seninle olabilmem için bana dua eder misin?" diye sordu. Efendimiz cevap vermeyince soruyu 3 kere tekrarladı. Efendimiz de bunun üzerine; "Tamam, sana bu noktada dua edeceğim, ama sen de bana sade bir yaşam konusunda yardımcı ol." buyurdu.

Değerli hocamız, dünyevileşme hastalığından kurtulabilmek için bizlere 3S diye formülize ettiği "sonsuzluk" , "sorumluluk" ve "sadelik"alt başlıkları ile"KULLUK BİLİNCİ" başlıklı sohbetini tamamladı. Sonrasında yoğun katılımlı programımız, lokum ve çay ikramı ile devam etti. Allah hakkıyla istifade edebilen bir kul olabilmeyi bizlere nasip etsin...

Dr. Hüsam Adnan’ın Mektubu (özet)

Ben Dr. Hüsam Adnan. Bugün 7 aylık hamile bir anne ve 2 küçük çocuğu ile tek bir battaniyede geldiler. Yatacak yer yok, çünkü hepsi dolu.

Çocuklardan birinin sağ ayağı yok ve kolu kırık; diğeri ise gözünden yaralı. Şarapnel parçalarının yaraladığı anne ise dünyanın tüm ızdırabını unutmuş onlara sarılıyor. Annenin gözlerinde yaşam mücadelesini görüyorum, gözleri yavrularına odaklanmış bir şekilde, babalarını ise kaybedeli aylar olmuş.

Bir müddet sonra anne ölüyor. Yanımdaki doktor arkadaş ise bebeği kurtarabilme şansımız olduğunu söylüyor. Ben ve neşterim suskun; acaba bebeği sezaryenle alıp dünyaya getirsek mi bebeğe iyilik yapmış olacağız; yoksa anne ile beraber ölümüne seyirci kalıp şu pis, zulüm dolu dünyaya getirmemekle mi ona yardım etmiş olacağız…! “Hayır, ben bir doktorum” diyorum bir yandan, öbür yandan bebeğin çaresiz durumunu düşünüyorum… Ben ve neşterim sessiz… Gidiyorum oradan, diğer doktor arkadaşım sezaryenle çocuğu alıyor.