Doç. Dr. Halil İbrahim KUTLAY (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi) | Merhaba News

Doç. Dr. Halil İbrahim KUTLAY (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Hocam, bu söyleşide sizinle Müslümanlar arasındaki kardeşliği konuşmak istiyoruz. İslam’ın bu konuda Müslümanlardan ne istediğini, mevcut durumun ne olduğunu, bunun sebeplerini, bireysel ve toplumsal olarak bu durumun Müslümanların hayatlarındaki sonuçlarını ve olumsuz durumların düzeltilmesi için neler yapılabileceğini, hem ülkemiz, hem de dünya ölçeğinde ele almak istiyoruz.

İslam Kardeşliği; Allah’ın ve Rasülünün emridir. İslam kardeşliğini gerçekleştiren ve güçlendiren her uygulama tavsiye edilmiş; İslam kardeşliğini zedeleyen ve gölgeleyen her davranış ya mekruh ya da haram olarak nitelendirilmiştir. İslam kardeşliği, İslami hayatın özü ve çekirdeğidir. Kardeşlik konusu, İslam Ümmetinin ortak düşüncesi ve anlayışıdır. İslam kardeşliğine karşı çıkan bir müslümanın olması da mümkün değildir. Rabbimiz, Kitabımızda “Mü’minler ancak kardeştirler,” buyururken; Sevgili Peygamberimiz de; “Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslüman kardeşine asla haksızlık yapmaz. Müslüman Müslüman kardeşini yalnız ve çaresiz bırakmaz. Müslüman Müslüman kardeşini küçümsemez, hor görmez.” buyurmuştur.

Size ilk olarak şunu soralım. Yüce Allah, Kur’ân da Müslümanların ancak kardeşler olduklarını beyan ettiği ve asrı saadette bunun benzeri olmayan bir pratiği uygulandığı halde Müslümanların şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslam kardeşliği konusunda ideal dönem, Asr-ı Saadet dönemidir. Medine-i Münevvere’de kan davası ve bitmek bilmeyen kabile savaşlarıyla birbirinin amansız düşmanı olanların kısa bir zamanda gerçek anlamıyla “kardeş” olmaları nebevi bir mucizedir. Günümüzde İslam kardeşliği, maalesef istenen boyutta ve kalitede değildir. Bunun yeniden ihyası için sahabe arasındaki İslam kardeşliğinin örnek tabloları sürekli gündemde tutulmalıdır. İslami günlük hayatta yaşama kararlılığı taşıyanlar, bu örneklerden yararlanacak ve yeniden İslam kardeşliği istenen şekliyle tesis edilecektir.

Müslümanlar arasındaki ihtilaflar ve bölünmeler çok erken dönemlerde başladı ve çok acı olaylar yaşandı. Bunun sebeplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İhtilaf çift yönlüdür. Olumlu yönü de olumsuz yönü de bulunmaktadır. İhtilaf hem farklılık, hem çatışma anlamını içermektedir. Farklı düşünme anlamındaki ihtilaf, Sevgili Peygamberimizin hayatında başlamıştır. Aynı konuda farklı düşünen sahabeye Allah Rasulü müdahale etmemiştir. Kureyza Oğullarına karşı acil harekat emri veren Peygamberimizin bu emri üzerine, sahabeden bazılarının nebevi emre uyarak derhal yola çıkıp namazı ertelemeleri, bazı sahabilerin de ikindi namazını kılıp ondan sonra yola çıkmaları üzerine Allah Rasulu, her iki tarafın görüşlerini kabul etmiş, tenkid etmemiştir. Yine Ramazan ayında askeri harekatta seferi oldukları için orucu açanlarla “Seferi olduğunuzda oruç tutmanız daha hayırlıdır,” ilahi buyruğuna uyarak oruca devem edenler, Enes b.Malik’in ifadesiyle birbirlerini kınamamışlardır. Ruhsat ve azimete tabi olma farklılığı, ihtilaf olarak görülmemiş; Hadis alimleri arasında ravileri değerlendirme farklılığı ihtilaf olarak telakki edilmemiştir.

Ben çatışma ve bölünme anlamındaki ihtilafı sordum. Müslümanlar arasındaki ihtilaflar ve bölünmeler çok erken dönemlerde başladı ve çok acı olaylar yaşandı. Bunun sebeplerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ihtilafların ne kadarı masum düşünce farklılıklarından, ne kadarı kişisel çıkar peşinde koşmaktan ve ne kadarı, İslam’ı ve müslümanları ortadan kaldırmak isteyenlerin art niyetli çalışmalarından kaynaklanmıştır? Müslümanlar art niyetli çalışmaların farkında olabilmiş midir?

 “Çatışma ve bölünme” anlamındaki ihtilaf, Kur’ân-ı Kerim üzerinde ihtilaf etme, temel iman esaslarında ihtilaf etme şeklidir. Acı olan ve kesinlikle reddedilen ihtilaf budur. Temel iman esaslarında ihtilaf, asla caiz olmayan ihtilaf şeklidir. Bu çeşit ihtilafları körükleyenler arasında din düşmanları ve zındıkları olduğu gibi cahil ve menfaatperest kimseler de bulunmaktadır. Peygamberimiz adına bilerek hadis uyduranların İslam Ümmetine verdiği zarar çok büyük olmuştur. Art niyetli çalışmaların farkında olmak, basiret ve ferasetle ilgilidir. “Parçala yut” düşünçesi, İslam düşmanlarının İslam Ümmetine yönelik temel düşüncesidir. Bunun farkında olmamak basiretsizliktir. Basiret, şuurlandırma çalışmalarıyla güçlendirilir.

Peygamberimiz, İslam düşmanlarının İslam Ümmeti üzerindeki hedeflerine dikkat çekmiş ve “Pek yakında dünya milletleri, sofraya oturanların yemek tabağına üşüştükleri gibi sizin üzerinize üşüşecekler,” buyurmuştur. Bunun üzerine bir sahabi: “O gün bizim az olmamız sebebiyle mi bu olay meydana gelecek?” diye sormuş; Efendimiz: “Bilakis, o gün siz sayıca çok olacaksınız, ancak derenin üzerindeki çer çöp gibi dağınık olacaksınız,” buyurmuştur. Bu hadis, İslam dünyasının elindeki petrol, doğalgaz ve benzeri zenginliklere göz koyan açgözlü emperyalistlerin tutumunu açıkça ifade ettiği gibi, Müslümanların dağınıklığına da işaret etmektedir. Dünya İslam Birliği’nin gerçekleşmesi İslam Ülkeleri arasında ortak kültürel, siyasi, ekonomik, askeri ortak kuruluşların kurulması ve var olanların canlandırılması ile mümkündür.

Dünya ölçeğinde asırlar boyunca bu ihtilafların seyri nasıl olmuştur? Kardeşliğin tesisi noktasında ümit verici gelişmeler olmuş mudur? Yoksa ihtilaflar ve bölünmeler derinleşip kökleşmiş midir?

İslam tarihinde itikadi fırkalar olayı çok acı bir gerçek olarak yaşanmıştır. İnançta ihtilaf, en acı ihtilaftır. Temel inançlarda farklılık kabul edilmez bir ihtilaf şeklidir. Buna rağmen İslam alimleri “La ilahe İllallah Muhammedür-Rasulullah” diyenleri tekfir etmekten, ehl-i kıbleyi inançsızlıkla suçlamaktan şiddetle kaçınmışlar; İslami çizgiden ayrılan itikadi mezhepleri ve fırkaları Ehl-i Küfür olarak isimlendirmemişler, Ehl-i Bid’at olarak isimlendirmişlerdir. Yani İslam dairesi dışına atma yerine; böylelerini virüslü, hastalıklı kabul edip tedavisi için gayret etmişlerdir. İslam alimleri, tarih boyunca kardeşliğin tesisi için ciddi ilmi çalışmalar sergilemişlerdir. İhtilafta taraf olan bazı yöneticiler İslam Ümmetinin parçalanmasına sebep olmuşlarsa da; genellikle İslam Devlet ricali bu konuda çok dikkatli davranmıştır. Sonuçta Ehl-i bid’at fırkaları yayılamamış, sürekli erimiş ve marjinal gruplar olarak kalmışlardır.

Hocam günümüze gelirsek, dünya ölçeğinde genel manzarayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Coğrafya, doğal zenginlikler ve nüfus olarak çok önemli bir potansiyele sahip İslam dünyasının içinde bulunduğu durum nasıl izah edilebilir?

Günümüzde İslam dünyasında Müslümanlar arasında çok büyük görüş farklılıkları görmüyorum. Hacda, umrede, yurt dışı seyahatlerimizde dünya Müslümanları arasında fikri uçurum olmadığını müşahede ediyoruz. İslam dünyasında sadece yönetim ile halk arasında uçurum vardır. Diktatör, zalim yönetimlere yıllarca sabreden İslam Ümmeti, son yıllarda taşma noktasına gelmiş; Mısır, Tunus, Libya, Yemen ve Suriye’de halk adeta patlama noktasına gelmiştir.

Günümüz; İslam Dünyası ile bütünleşme, kaynaşma ve dayanışma günüdür. Bugün zalim idarecilere açıkça karşı çıkan kardeşlerle kardeşliği pekiştirme günüdür. Ülkemizde sivil toplum kuruluşları tarafından son yıllarda dünyanın değişik bölgelerindeki mağdur ve biçare Müslümanlar için takdire değer maddi destek ve yardım yapılmaktadır. Ancak İslam Dünyasında akan kanın durması için daha ciddi daha etkili çalışmalar yapılmalıdır. Kardeş Suriye’de son bir yıl içerisinde yirmi bine yakın kardeşimiz şehid edilmiştir. Yirmibine yakın kardeşimiz mülteci konumundadır. Yirmibine yakın kardeşimiz yaralıdır. Bütün bu acılara ilgisiz ve kayıtsız kalmamız, İslam Kardeşliği ile bağdaşmaz.

Müslümanlar, ihtilaflarını çözerek veya ihtilaflarıyla birlikte, birleşmelerini mümkün görüyor musunuz? Bu nasıl sağlanabilir?

Müslümanlar her konuda Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde bir araya gelerek, konuşarak aralarındaki buzları eritebilirler, eritmelidirler. Zaten konuştuğumuzda aramızdaki farklılıkların büyük olmadığını göreceğiz. Belki aynı manayı farklı kelimelerle ifade ettiğimiz gerçeğine ulaşacağız. Farklılıklarla birlikte yaşamayı öğreneceğiz. Hasan el-Benna merhumun şu güzel ifadesi ölçümüz olmalıdır: “Gelin anlaştığımız noktalarda anlaşalım, farklı olduğumuz noktalarda birbirimizi mazur görelim.” Müslümanların İslam kardeşliği çerçevesinde birleşmeleri mümkündür ve gereklidir.

Hocam biraz da ülkemizdeki durumu değerlendirmek istiyoruz. Farklı mezhepleri, meşrepleri ve gruplarıyla genel manzarayı nasıl görüyorsunuz?

Ülkemizde yetmişli seksenli yıllarda cemaatler arası mesafe çok açıktı. Doksanlı yıllardan sonra cemaatler arası sıcaklık Allah’ın izniyle arttı. Giderek bütünleşen, giderek kaynaşan, giderek birbirlerini anlayan cemaatlere dönüştük. İslam kardeşliği konusunda epey mesafe aldık. Bu konuda ümitliyiz. Ancak bunu yeterli görmemiz mümkün değil. Hâlâ içimizde kendi cemaatinden olmayan müslümanın arkasında namaz kılmayan varsa, İslam Kardeşliği konusunda problemler devam ediyor demektir. Aşırı heyecanlı ve aşırı saf olanların kendi cemaatini sevme adına, başka cemaatlere mensup din kardeşlerini dışlamalarının yanlış olduğu sürekli vurgulanmalıdır. Kendi ırkını üstün tutma anlayışının, İslam kardeşliği ile çeliştiği anlatılmalıdır. İslam’ın reddettiği bölücülük, ırkçılık ve kavmiyetçilik karşısında İslam Kardeşliği düşüncesi yerleştirilmelidir.

Farklı mezhepler, cemaatler ve gruplar gerçekliği İslam Kardeşliği açısından nasıl yorumlanmalı? Bunlar kardeşliğin önünde engel mi? Değilse her bir gurubun içinde yer alan kimseler, içinde bulundukları gruplar ile genel İslam Kardeşliği arasında nasıl bir yol izlemeliler?

Farklılık çeşitlilik ve zenginliktir. Toplumda farklı mezhepler, cemaatler ve gurupların varlığı kaçınılmaz bir zorunluluktur. Farklılık, insanlık boyunca var olmuş ve var olmaya devam edecektir. Farklılıklar İslam Kardeşliği önünde engel olmamalıdır. Sürekli fiziki beraberlik mümkün değildir. Arzulanan husus, tek çatı altında birleşme değil, tek yürekte birleşmedir. Arzulanan şey, temel esaslarda beraberliktir. Bu yolda ortak noktaların vurgulanması, ortak paydaların sürekli gündeme getirilmesi gerekir. “Ben” merkezli anlayış yerine “biz” merkezli anlayışın hakimiyeti için çaba harcanmalıdır.

Müslüman birey, Müslüman grup ve Müslüman toplum olarak, Allah’ın emrettiği kardeşliğin tesisi için neler yapılmalıdır? Bu konuda özellikle Peygamber varisi olan alimlere özel bir görev ve sorumluluk düşüyor mu?

Kardeşliğin tesisi için Kitabımızın ve Peygamberimizin emir ve tavsiyeleri hayata yansıtılmalıdır. Kitabımızın, “İyilik ve takvada yardımlaşın” emri bilfiil uygulanmalıdır. “Kardeşlerinizin arasını ıslah edin,” emri hayata geçirilmelidir. Selamlaşma, karşılıklı ziyaretler, karşılıklı hediyeleşme kardeşliğin tesisi ve devamı için çok önemlidir. İslam kardeşliği konulu toplantılar, sempozyumlar, paneller yapılmalı, aramızda ülfet ve muhabbetin takviyesi için Cenâb-ı Hakka içtenlikle ve ihlasla dua edilmelidir.

Hocam, son soruyu da Derneğimizle ilgili soralım? Kur’ân’ın ilk emri olan “OKU” mayı kendisine ilke edinen İKRA Derneğimizin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Daha güzel sonuçlar almak için neler tavsiye ediyorsunuz?

Okuyan, düşünen ve sorgulayan şuurlu nesil, Allah’ın izniyle başarılı olacaktır. Okumada önceliğimiz temel İslami kaynaklar olmalıdır. Okuyan nesil yetiştirme amacıyla yola çıkan İKRA derneğinin çalışmalarını takdir ediyorum. Bu derneğin bir yayın organı olarak çıkan İkra Dergisine de başarılar diliyorum.

Hocam verdiğiniz bilgiler ve tavsiyeler için teşekkür ederiz.

Bana bu fırsatı verdiğinizi için ben teşekkür ederim.

 

Röportaj: Mehmet ÇELİK – Cengiz BOZTEPE

Kayıt Ol



Üye Girişi